Bir önceki yazımızda 14. yüzyılın ortalarında Avrupa nüfusunun önemli bir bölümünü yok eden veba salgınından söz etmiş ve bu salgının hem feodalizmin çöküş dönemini hem de rönesans ve reform hareketlerinin başlatılmasında önemli bir rol oynadığını belirtmiştik...
Reform hareketine bağlı olarak ortaya çıkan başka bir gelişme de, o zamana kadar Avrupa'nın kültür dili olan Latince'nin yerini ulusal dillerin almaya başlamasıydı...
Roman başta olmak üzere yeni edebiyat akımlarının doğuşu da bu gelişmelerin bir parçasıydı.
***
İtalya'da veba salgınının hemen ardından Bocaccio tarafından halk İtalyancasıyla yazılmış olan 'Decameron' adlı edebi yapıtın girişinde, vebanın kasıp kavurduğu Floransa'daki yaşam şu sözlerle anlatılmaktadır:
'Sözünü ettiğim bulaşıcı hastalık, öyle doğal bir biçimde yayılıyordu ki, bulaşma yalnız insandan insana olmuyor, sık sık şaşırtıcı bir olayla karşılaşılıyordu. Bir vebalının, ya da vebadan ölen birinin eşyalarına insan türünün dışında bir canlı değecek olsa, hastalığı kapmakla kalmıyor, kısa süre içinde ölüp gidiyordu. (...)
'Bu türden olaylar sağ kalanlarda değişik korkulara, kaygılara yol açıyordu. Herkes aynı çirkin davranışı benimsiyor, hastalardan, eşyalardan uzak duruyordu...
'Böylesine büyük bir tehlikeye karşı koyabilmek için düzenli yaşamak, her türlü aşırılıktan kaçmak gerektiğini öne sürenler oluyordu. Bunlar biraraya gelip, başkalarıyla ilişkilerini kesiyorlardı. İçinde hiç hasta bulunmayan, daha rahat yaşanabilecek evlere kapanıyor, lezzetli yemekler yiyor, iyi şaraplar içiyor, eğlencenin her türlüsünden kaçınıyorlardı; kimsenin kendileriyle konuşmasına izin vermiyor, ölüm ve hastalık konusunda dışarıdan gelebilecek haberlere kulaklarını tıkıyor, müzik dinlemekle, ellerinin altında ne varsa onunla yetiniyorlardı..
'Kimileri ise tam tersini yapıyordu bunların. Kendini içkiye, eğlenceye vermenin, şarkı söyleyip sokaklarda avarelik etmenin, canlarının istediği her şeyi yapmanın, olup bitenleri alaya almanın böyle bir yıkıma karşı en iyi çare olduğuna inanıyorlardı. Dediklerini uygulamak için de, gece demeden, gündüz demeden meyhane meyhane dolaşıyor, içip içip sızarak kendilerini avutuyorlardı. İnsanlar yaşama umudunu yitiriyordu, canından da, malından mülkünden de bezmeyen kalmamıştı. Evlerin çoğu sahipsizdi; buralara yerleşen yabancılar evlere sahip çıkıyor, onlar da ellerinden geldiğince hastalıktan kaçıyorlardı. Kenti saran bunca acı, bunca sıkıntı karşısında Tanrı'nın yasalarının da, insanların koydukları yasaların da geçerliliği kalmamıştı. Yasaları koyanlar, uygulayanlar, tıpkı öteki insanlar gibi ölmüşler, hastalığın pençesine düşmüşler ya da yardımcısız kaldıkları için çalışamaz duruma gelmişlerdi. Bu nedenle herkes aklına geleni yapabiliyordu.'
***
Böylesine büyük bir yıkımın nasıl olup da yukarıda belirttiğimiz tarihsel değişimlere kaynaklık ettiği sorusu akla gelebilir...
Bu sorunun cevabı, kimi zaman bir salgın hastalığın zamanını doldurmuş ekonomik, siyasal ve sosyal yapıları yıpratıp yıkarak yeni oluşumlara zemin hazırlaması gerçeğinde yatmaktadır...
Veba salgınından sonra da, feodal işletmeler serflerin üretimi terk edip kaçmaları nedeniyle çöküntüye girmiş...
Kentlerde belirli bir sermayeye sahip olan ama serbest çalışan emekçi bulamayan 'burjuvalar' kaçak serflerden yararlanarak ihtiyaç duydukları işgücünü temin etmiş...
İşgücünü daha verimli kullanma zorunluluğu bilim ve teknolojinin gelişmesini ateşlemiş...
Yerleşik inançların yıkımı sonucunda Vatikan'ın fikir dünyası üzerinde kurduğu tekel parçalanınca, yeni fikirleri savunanlar, düşüncelerini ifade edebilecek koşulları bulabilmişlerdi.
Feodal monarşilerin ve Vatikan'ın sonraki yüzyıllarda bu gelişmeleri engelleyebilmek için oluşturdukları enkizisyon mahkemeleri ve 'cadı avı' türünden uygulamalar, bu nedenlerle zamanla etkilerini kaybetmiş ve tarihe karışmışlardı.
***
Bir sonraki yazımızda 16. yüzyılda ve İspanyol ve Portekizli denizcilerin Amerika'yı keşfetmelerinin ardından bu kıtanın yerli nüfusunun yüzde 90'ına yakınını yok eden Avrupa kaynaklı salgın hastalıkların tarihsel gelişmeler üzerindeki etkilerini ele alacağız.
(Devam edecek)