Önceki yazımızda ABD Başkanı Trump’ın başkanlık koltuğuna oturur oturmaz en yakın müttefiklerinden en büyük “düşmanlarına” kadar bir çok ülkeye ültimatomlar gönderdiğini...
Ancak bunların kendisinin istediği etkiyi yaratamadığını söylemiş...
Panama ve Meksika gibi iki küçük ve yakın ortağından örnekler vermiştik.
***
Ne var ki, Trump’ın tehditlerine karşı çıkan ülkeler boyun eğmeyeceklerini açıklasalar da gümrük tarifelerindeki artış kararları ardı ardına yürürlüğe giriyor (Meksika’daki bir aylığına ertelendi)...
Bu da söz konusu ülkelerin ekonomileri üzerinde giderek artacağı görülen olumsuz etkiler yaratıyor.
***
Halihazırda Çin, Meksika, Panama ve Kanada bu yaptırımlara karşı DTÖ’ne (Dünya Ticaret Örgütü) başvurarak dava açmaya karar vermiş durumdalar...
Ancak bu davaların fiili durumu ne kadar değiştireceği belli değil...
Çünkü günümüzün vahşi kapitalizmi artık düzen ve kural dinlemiyor!
***
Trump’ın bu atakları yalnızca ticaret savaşları kapsamında gümrük tarifeleri ile sınırlı kalmıyor...
Şimdilik açıkça dile getirdiği kadarıyla Ukrayna’nın ve Grönland’ın “nadir madenleri” ile Gazze’nin “turizm olanakları” da onun iştahını kabartmış durumda...
Grönland hadi neyse de Ukrayna ve Gazze gibi, biri ABD tarafından savaşa itilerek yakılıp yıkılmış, diğeri İsrail’in soykırım boyutlarına ulaşan kırımları nedeniyle 50 binden fazla insanını kaybetmiş ülkelerle ilgili söyledikleri akıl alır gibi değil...
Dibe vurmuş Ukrayna’ya resmen “Biz sizi çok destekledik; şimdi siz de bize yer altı ve yer üstü kaynaklarınızı verin bakalım!” diye baskı yapıyor...
Gazze’de ise İsrail’in boyun eğdiremediği direnişi göz ardı ederek “Şu Gazzelileri Mısır alıversin de biz de orada çok güzel turizm yapalım” diyor!
***
Ukraynalıların ve Gazzelilerin bu acımasız yaklaşım karşısında ne yapacaklarını bilemiyoruz...
Ancak ABD’nin aynı yaklaşımı Batı Avrupalı NATO müttefiklerine karşı da sergilemesi ilginç...
Adam Danimarka gibi NATO müttefiği olan bir ülkenin parçası Grönland’ı resmen ilhak etmek istiyor...
Bir araştırma şirketinin yaptığı ankete göre şu anda Grönlandlıların yalnızca yüzde 6’sı ABD vatandaşı olmaya sıcak bakarken Danimarkalıların yarıdan fazlası ABD’yi Kuzey Kore ve İran’dan daha tehlikeli bir ülke olarak görüyor.
***
Buna karşılık Avrupa’nın “yerleşik düzen partileri” (muhafazakar ve sosyal demokrat partiler) ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Olup bitenlere Panama ya da Meksika kadar bile tepki gösteremiyorlar...
İkinci Dünya Savaşından bu yana ABD’nin ve NATO’nun “şemsiyesi altında” yaşamaya alışmış bu partiler ABD’nin dümen suyunda gitmeye devam ediyor; öyle olunca da meydan “düzene karşı” olduklarını ilan eden çoğu aşırı milliyetçi ve faşizan partilere kalıyor...
Bu partiler de yükselen “ulusalcı dalga”nın üzerine oturuyor ve hızla iktidar alternatifi haline geliyorlar.
***
Bu arada Rusya’nın takındığı tutum da ilginç...
Normalde ABD’nin en büyük rakibi olarak görülen bu ülke, Biden yönetiminin kendisini odak noktasına alan saldırgan politikasından sonra Trump’ın cepheyi genişletmesinden ve Ukrayna savaşına ayrılan kaynakları kesme politikasından hoşnut görünüyor...
O nedenle Trump’ın BRICS ve Rusya’nın başını çektiği “dolara alternatif yaratma” hareketine yönelttiği tehditleri bile görmezden geliyor.
***
Rusya Devlet Başkanı Putin, Rossia 1 TV kanalına verdiği röportajda Trump’ın Avrupa’nın “elitlerini” kısa zamanda hizaya getireceğinden emin bir şekilde “Yakında hepsi, sahibinin ayaklarına kapanarak kuyruklarını sallayacaklar” diyor...
Ve "Avrupa'nın yüksek mevkilerdeki kişiler, Biden döneminde Washington’un emirlerini seve seve yerine getiriyorlardı. Ancak Trump’ı sevmedikleri için onunla mücadele ettiler ve ABD’nin siyasi hayatına, seçim süreçlerine ciddi şekilde müdahale ettiler. Trump seçimleri kazandığında ise kafaları karıştı" ifadesini kullanıyor...
Söyledikleri haksız da sayılmaz!
***
Bu tutum hiç kuşkusuz ABD’nin Ukrayna üzerinden Rusya’yı dağıtma politikasına karşı Rusya ile dayanışma sergileyen ve ABD yaptırımlarının etkisiz kılınmasında büyük rol oynayan Çin’i endişelendiriyor...
Hatırlanacağı üzere 1970’li yıllarda Sovyet-Çin anlaşmazlığından yararlanan ABD, Çin ile Sovyetler Birliği’ne karşı bir ittifak kurmuş ve bu ittifak Sovyetler Birliği’nin dağılmasında önemli bir etken olmuştu...
Şimdilerde Çinli strateji uzmanları “Acaba bizim 1970’lerde Sovyetler Birliği’ne yaptığımızı Putin de bize yapar mı?” sorusunu tartışıyor.
(Devam edecek)