Deprem bölgesinde çöken GSM operatörleri yüzünden ulaşamadığımız canlarımızı unutmadık. Yan evle bitişik yapılıp duvar yapma zahmetinde bile bulunmayan, iki kuruş parayı daha fazla kazanabilmek için malzemeden çalan inşaatları unutmadık. Bunları denetlemeyenleri unutmadık. Pahalı mezarlar aldığımız gerçeğini unutmadık. Depremden sonra yaşananları unutmadık. Dün gibi halen, bizler unutmadık ancak bu acıyı yaşayanlar için zaman durdu, onlar halen 6 Şubat'ta kaldılar...
Hep ucuz insan canından yakınırız bu memlekette. Sahi ne ucuzdur Türkiye'de ölmek, işini iyi yapmayan insanlar ve bunu denetlemeyen yetkililerle dolu her yer... Bizlerde yetki anlayışı çok çarpık, çok ahlaksızca. Yetki sorumluluk demek değil asla; kudret, ihtişam, size tapan dalkavuklar demek. Öyle memlekete sultan olmanıza da gerek yok işin tuhafı, kıytırık bir şeyin kıytırık bir başkanı olun yeter. Hemen ateşin etrafında dönen pervaneler gibi doluşur etrafınıza tüm midesiz sinekler...
Yetki bizde evet sorumluluk demek değildir. Başımıza ne geldiyse ve gelecekse de bu yüzdendir. Bedeli de öyle bir iki kırık çıkık da olmaz bu sorumsuzluğun, binlerce cana mâl olur... Bu kasvet üstümüze yapıştı artık. Hep diyorum fark ettiniz mi sizler de, bizler artık o eski Akdenizli şen şakrak insanlar değiliz... Toplu bir cinnet geçirircesine sessiz, üzgün ve öfkeliyiz.
Bu konu hakkında nasıl bir beklenti kaleme ele alınır inanın ben de bilmiyorum. Güvende olmak istiyoruz, en temel ihtiyacımız karşılansın istiyoruz. Ne bileyim suçlular kimse yargılansın, istifa etsin, onurlu bir davranış göstersin biri de istiyoruz. Sahi çok mu şey istiyoruz?
Yitip giden güzel insanları tüm kalbimle anıyor ve geride kalanlara sabır diliyorum. Şimdi Yunanistan'da gerçekleşen depremlerin ardından yüreğimiz ağzımızda yine İstanbul'u düşünüyoruz bir yandan da... Üzerinden çeyrek asır geçti İstanbul depreminin ama halen hazır değiliz, öyle korkuyla bekliyoruz "Ne zaman?" diye...