Siyasal İslamcıların Türkiye’yi dönüştürme sürecinin en önemli isimlerinden biri de siyaset bilimci Nuray Mert’ti. Milliyet, Cumhuriyet, Hürriyet, Radikal, Birgün gibi gazetelerde köşe yazıları yazan Mert, televizyon ekranlarında da güncel olayları yorumlardı. En son durağı Medyascope oldu. Çünkü, bir veda yazısı yazdı ve “ülkeme ilişkin siyasi yorum yazısı yazmaya, görüş bildirmeye son verme kararı aldım” dedi. Yazısının bir bölümünde şöyle diyor Mert:
“Yurtdışında yaşama özlemi duyanlara şaşarım. İmkân olduğu halde, hiç yurtdışında yaşamayı düşünmedim. Ona da pişman değilim. Sadece, kendi adıma da ülkem adına da artık korkuyorum. Kendi adıma, soluğu cezaevinde alırsam kedilerime kim bakar diye korkuyorum. “Torun” saydığım, yeğenimin küçük kızından ayrı kalırım diye korkuyorum. Geçirdiğim ölümcül hastalığın izleri, sağlık durumum, yaşım itibarıyla tahammülüm, mecalim bitmek üzere diye korkuyorum. Ülkem adına, bir karanlık tünelde nereye gittiğimiz meçhul hale geldiği için korkuyorum. O küçük kız için korkuyorum. Gocunulacak yanı yok, insan korkan bir varlıktır. Sonuçta bu nedenle ve başıma açılan son davada sonuç ne olursa olsun, hep bir vatandaşlık görevi olarak gördüğüm ülkeme ilişkin siyasi yorum yazısı yazmaya, görüş bildirmeye son verme kararı aldım.”
Mert hakkında yıllar çektirdiği bir fotoğraftan dolayı terör örgütü üyeliği suçlaması yapılıyor.
Mert’in vedası haliyle çok tartışılıyor; günahları da sevapları da teraziye konulup tartılıyor ister istemez. Çünkü, korktuğu Türkiye’nin kuruluşunda hatırı sayılır katkısının olduğu malum. Siyasal İslamcı iktidarı nasıl da coşkuyla alkışladığı, desteklediği bilindiğinden geçmişi bir tokat gibi yüzüne çarpılıyor şimdi.
Birgün gazetesinin 1 Mart 2013 tarihli sayısında yeralan yazısında “Ben, 28 Şubat post-modern darbesinden sadece beş yıl sonra, 2002 seçimlerinde AKP’nin iktidara gelmesini, Türkiye’nin demokratikleşmesi yönünde, esaslı bir dönüşüm sürecinin miladı olarak görüyorum” diye yazmış bir süre sonra da Birgün gazetesiyle yollarını ayırmıştı. Bu içerikte daha pek çok yazısı var.
Belirttiği gibi Türkiye, çok esaslı bir dönüşüm geçirdi ama onu da boğan bir dönüşüm oldu bu. Laiklik hassasiyetini gündeme getirenleri “laikçi” diyerek yaftalamak bir tarihlerde pek modaydı ve Nuray Mert de aynı modaya kapılanlardandı. Gelin görün ki, biraz alaya aldıkları “laikçi teyzeler” kadar ileriyi göremedikleri bugün kimsenin itiraz edemeyeceği kadar anlaşıldı. O, “Eski Türkiye” dediği Türkiye’de yazabilecek bir mecrayı illa ki buldu ama Yeni Türkiye’de sesi kesildi.
Cengiz Çandar’dan Murat Belge’ye, Mehmet Altan’dan Sırrı Süreyya Önder’e bir dönem Alevileri, laiklik hassasiyetinden dolayı aşağılamak, celladına aşık olmakla suçlamak pek revaçta idi. Öyle ki, Fetö’nün “Aleviler yargıyı ele geçirdi, orduyu ele geçirdi” gibi saçma sapan ve hiçbir doğruluk payı bulunmayan propagandanın yayıcıları arasında Nuray Mert de vardı. Sistemin bütün günahlarını Alevilerin sırtına yüklemekte adeta birbiriyle yarışırlardı ve laik çevreleri suçlamaktan mutlu olurlardı. Örneğin Mert’e göre Aleviler önyargıları besleyen bir gruptu. Aleviler’in Cumhuriyet idealine bağlanışlarını sorunlu bulurlardı ve muhafazakar kesimin güya yaşadıkları mağduriyetlerini tekrarlamaktan derin bir haz alırlardı.
Yazılarında siyasal İslamcıların gizli ajandası, gizli niyetleri olduğu iddialarıyla ilgili tartışmalarda hep “niyet okuyuculuğuna” karşı çıkardı, paranoyalardan dem vururdu. Bugün diyorum ki, keşke biraz niyet okusaydı da bugünkü veda yazısını yazmasaydı. Kaldı ki niyet okumalarına da bence gerek yoktu. Şahsen daha önceki yazılarımda da bahsetmişimdir; ben Erdoğan’ın bugünkü Türkiye’ye dair beyanını açıkça dillendirdiğini, bu konuda şeffaf davrandığını düşünmüşümdür. Sağolsun kendileri değişik vesilelerle “Demokrasi bir araçtır” demiştir; “Demokrasi trendir, istediğimiz durağa geldiğimizde ineriz” demiştir. Daha ne diyecekti ki, varmak istediği hedef anlaşılsın. Bu liberal tayfanın yaptığı şey, demokrasiyi tağut rejimi gibi gören bir zümreye zorla kendi biçtikleri kıyafeti giydirmeleri olmuştur.
Erdoğan’ın bahsettiği durak, otoriter, demokrasinin, kuvvetler ayrılığı ilkesinin tamamen rafa kaldırıldığı, hanedanlık geleneğine ve halifelik hülyalarına yaslanan bir Türkiye idi; oldu.
Bugün köprülerin altından çok sular aktı. Türkiye, en az iki asır geriye gitti. Dolayısıyla Nuray Mert ve onun gibilere söyleyecek çok sözümüz var. Ancak Nuray Mert’i yine de diğer ahmak sürüsünden ayırmak gerektiğini düşünürüm. 2013 yılına kadar destek verdiği Siyasal İslamcıların varmak istediği menzili ilk fark edip çark eden de yine Nuray Mert’tir. Çünkü, açık alametlere rağmen hukuksuzluklara, hak ihlallerine ses çıkarmamaya devam edenler hala “vesayet” türküsü söyleyenler çoktu. Oysa dönemin AKP İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşcu, 2013 yılının başlarında söylediği sözlerle bugünkü Türkiye’yi şöyle ifade etmişti:
''10 yıllık iktidar dönemimizde bizimle şu ya da bu şekilde bizimle paydaş olanlar, gelecek 10 yılda bizimle paydaş olmayacaklar. Onlar da şu ya da bu şekilde her ne kadar bizi hazmedemeseler de; diyelim ki liberal kesimler, şu ya da bu şekilde bu süreçte bir şekilde paydaş oldular ancak gelecek inşa dönemidir. İnşa dönemi onların arzu ettiği gibi olmayacak. (…) Devletin kurumsal hafızasına düşülecek notlar açısından AK Parti daha çok daha uzun süre iktidarda olmak durumundadır"
Eğer yanılmıyorsam, Nuray Mert’i işte bu sözler ürpertmişti; ancak liberal tayfanın diğer isimleri desteğe devam etmişti.
Nuray Mert’in vedası
Kelime ATA
Yorumlar