Bütün bir milletçe, akıl, mantık, hukuk sınırları daha ne kadar zorlanabilir diye sorular soruyoruz da o soruya yanıt bulmakta zorlanıyoruz. Nice zamandır hiçbir izan kalmadığını biliyorduk bilmesine ama her seferinde bir öncekini unutturacak şoklarla karşılaşıyoruz yine de..
Son garabet, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olacağının anlaşılmasıyla birlikte yarıştan bertaraf edilmesi için ayağına atılan çelmeler…

Epeydir yürürlükte olan ikili hukuk sisteminin fiile göre değil de faile göre ceza hükmeden düşman hukuku tarafında bulunduğu için İmamoğlu’nun 35 yıl önce aldığı diploma iptal edildi. Hem de diplomayı aldığı fakülte tarafından değil, yetki ve sorumluluğu bulunmayan üniversite yönetimince… Hukukçular kararın yok hükmünde olduğu konusunda hemfikir. Herhalde, şöyle düşünüldü iptali verenler:

“Hiçbir şey olmamışsa bile kesinlikle bir şey olmuştur”

Kanunlara, kitaplara sığdırılamayan ancak keyfilikle izah edilebilen bu hukuksuzluk diploma iptali ile sınırlı kalmadı, İmamoğlu’nun, ayrıca aralarında Şişli ve Beylikdüzü Belediye Başkanlarının da bulunduğu 106 kişinin gözaltına alınmasıyla devam etti. Bu arada çok çalışkan, üretken bir meslektaşımız İsmail Saymaz da 2013 yılındaki Gezi olayları sırasında yaptığı gazetecilik faaliyeti nedeniyle emniyette sorguya alındı.

İmamoğlu, önce diplomasını kaybetti, sonra özgürlüğünü, en sonda da şirketini… Çünkü henüz herhangi bir yargı kararı çıkmadığı halde inşaat şirketine el konuldu.

35 yıllık diploma iptal edilirken kurunun yanında yaş da yandı ve 28 kişi daha aynı akıbete uğradı. Diplomaları iptal edilenler arasında Galatasaray Üniversitesi İşletme Bölüm Başkanı Prof. Dr. Naciye Aylin Ataay Saybaşılı da yer aldı.  Muhafazakarların Cumhuriyet’i eleştirmek için söyledikleri “bir gecede cahil kaldık” lafına nazire yapılırcasına sabah profesör olarak girdiği üniversitenin kapısından akşam lise mezunu olarak çıkan profesör unvanlı Saybaşılı, hukuk garabetinin abidevi ismi olarak kayıtlara geçti. Çünkü, “bir gecede liseli oldu”

Değil hukuk fakültesinden diplomalı olmak okuma yazma bilmeyenlerin dahi anlayabileceği bir hukuksuzluk yaşanıyor açıkçası.

Aslında bu kadar alengirli, çetrefilli işlere girişmek zahmetli…. İktidar daha kolay yollar tercih edebilir. O da İmamoğlu’nun doğum belgesini iptal etmektir… Elinden nüfus cüzdanı alındığında “Yaşar ne yaşar ne yaşamaz” misali, bu dünyaya geldiğini, nefes aldığını, kanıtlamak için uğraşıp duracaktır!!!  O arada atı alan Üsküdar’ı geçebilir.

Saçmaladığımın farkındayım tabi ki… Ancak Türkiye’de saçmalıklar serisine dahil olmayan ne kaldı. Gerçekten de sürrealist bir ülkede yaşamıyor muyuz?

Artık, hiçbir yasayı tanımayan, kendisini anayasanın/yasaların üstünde gören dolayısıyla yandaşına farklı, tasfiye edilmesi gereken rakiplerine veya nefret duyduğu toplum kesimlerine farklı bir hukuk uygulayan zihniyetin pervasız tutumu ile karşı karşıyayız.

Aslında mesele ne İmamoğlu ne de onun adaylığından ibaret... Mesele tüm vatandaşların seçme ve seçilme hakkına müdahale edilmesi; daha da ötesi İmamoğlu’nun da ifade ettiği üzere günü geldiğinde ve ihtiyaç hasıl olduğunda tapu kayıtlarına, bankadaki paraya, sahip olduğunuz arabaya, fabrikaya çökülecek bir sistemin inşa edilmiş olması.

AKP, demokrasiyi, “milli irade” dediği şeyi sandıktan ibaret görüyordu. Oysa demokrasi sadece seçmenin önüne sandık konulmasıyla tezahür etmez; zira bu beş yılda bir ortaya çıkacak iradedir. İki seçim arasındaki zaman diliminde de yargının bağımsızlığı, yürütmenin denetlenebilirliği, kamunun şeffaf olması, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi pek çok başka kriter daha var.

Acıdır ki, gelinen noktada artık sandık güvencesi de kalmadı. Aranılan o son kriter de fiilen tedavülden kalktı ve sandık da mezara konuldu.