Suriye’de korkulan oldu ve Alevi nüfusun yaşadığı Lazkiye-Tartus bölgesinde yüzlerce Alevi katledildi. İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), -ki bu kuruluş Esat karşıtı idi- son çatışmalarda 943 sivilin öldürüldüğünü açıkladı ve sivillerin çoğunun yakın mesafeden ateş açılması sonucu hayatını kaybettiğini belirtti. SOHR böyle diyor ama bölgeden yansıyan kimi haberlerde ifade edilen kayıpların sayısı 1500- 5000 arasında değişiyor; hatta daha fazla söyleyenler bile var. İnsanın vicdanını yaralayan, uykuları kaçıran, kan donduran görüntüler servis ediliyor. 
Bildiğiniz gibi Suriye’deki Alevilerin herhangi bir uluslar arası desteği yok. Kürtler İsrail ve ABD ile bir nevi dokunulmazlık elde ettiler ve silahlarını bırakmadılar, güneydeki Dürziler hakeza İsrail’in güvencesi altındalar ve onlar da silahlılar. Ancak Aleviler, HTŞ’nin Suriye’de kontrolü ele geçirmesinin ardından ağır silahlarını hemen teslim etmelerine rağmen her türlü şiddete maruz bırakıldılar. Hama ve Humus’un kırsal bölgelerinde Alevilere yönelik öldürme, mallarına el çökme, göçertme 8 Aralık’tan beri yaşanıyor aslında. Evlerinden çıkartılıp sokağa atılan, maaşları kesilen, toplu halde işten çıkartılarak açlıktan ölüme mahkum edilen, infaz edilip cesedi sağa sola atılan, köpekler gibi yerlerde süründürülerek havlamaları istenilen, “Alevi misin?” sorusuna “Aleviyim” dediğinde direkt kafasına kurşun yiyen, akıbeti hiç bilinmeyen yüzlerce insanın yaşadıkları bugüne kadar geçiştirildi.

“Münferit”, “kontrol dışı grupların işi”,  “HTŞ de bu olaylara karşı” denilerek adeta normalleştirilen, geçiştirilen bu kırım sürecinin devam etmesi elbette ki imkansızdı ve bir yerde patlak verecekti.
Geçen hafta yapılan toplu kıyımlara kadar Türkiye’de ve dünyada, ne uluslar arası kuruluşlar ne medya ne siyasi partiler yaşanan zulmü gördü. Hatta bizzat cihatçı selefi grupların şan olsun diye kendilerinin çekip servis ettikleri vahşet görüntüleri karşısında bile kamuoyu lal oldu ve o bilindik dezenformasyon tedavüle sokuldu:
“Esat artıkları”
Sahil bölgesindeki Alevilerin sırf geçmişte Esad’a verdikleri destek nedeniyle öldürülmeyi hak ettikleri düşüncesinin kendisi yeterince zalimce ama öldürülenler de Esat artıkları değil.  Baas döneminde güvenlik bürokrasisinde görev yapanlar bulunabilir ama herkesi baştan suçlu kabul etmek, kolektif bir cezalandırmaya tabi tutmak ilkel bir düşünce. Kaldı ki, öldürülenlerin çoğunun genç yaşlı, çoluk çocuk, eli silah tutmayan kişiler olduğu bizzat servis edilen vahşet videolarında görülüyor. Bu kadar açık bir gerçek nasıl inkar edilebilir? Ediliyor; çünkü her ülkenin kendine göre bir hesabı var ve “savaşlarda önce hakikatler öldürülür” ilkesi işliyor.
Suriye’yi ele geçiren El Kaide türevli HTŞ ve HTŞ bünyesindeki türlü türlü cihatçı grupların nezdinde Aleviler, Şiiler, zaten öldürülmesi gereken varlıklar. İbni Teymiyye’nin “Alevilerin katli vaciptir” fetvaları uyarınca Alevinin canının hiçbir değeri yok, malı mülkü helal. Dünyanın dört bir yanından Suriye’ye üşüşen, kafa kesmeyi dini bir vecibe gibi gören yapısal bir zulümden, şiddetten bahsediyoruz. Büyük Ortadoğu Projesi gereğince bölge ülkelerine yapılan ve nihayetinde İsrail gibi vahşi saldırgan bir ülkenin kazançlı çıktığı müdahalede de İslamcı güçler, diktatörlükten ziyade Esad’ın Aleviliği ile ilgiliydiler; tıpkı 1980’li yıllarda Müslüman Kardeşler’in baba Esad’ı “ateistlikle” suçladığı gibi…
Artık Suriye’de bir devlet bulunmadığı gibi HTŞ lideri Colani’nin de kapsayıcı olmak gibi bir düşüncesi, iradesi, kapasitesi yok. Nitekim ulusal diyalog toplantılarında Suriye’nin etnik ve dinsel çeşitliliğinin temsiliyeti bugüne kadar sağlanmadı hiç. Suriye, ancak ve ancak laikliği savunarak bütünlüğünü koruyabilirdi; şimdi o şans kalmadı. 
Ülke, fiili olarak dörde bölündü. Güneyde Dürziler, kuzeydoğuda Kürtler, ortada selefi cihatçılar, batı sahilde Aleviler… Tıpkı Irak’ta, Libya’da olduğu gibi yıllardır milyonlarca insan birbirini kırdı; öldü, öldürüldü. Şimdi de Suriye, bu şiddet sarmalının içine girdi.
Yeni Suriye dediğiniz bu muydu?