CHP, daha ne zaman yapılacağı belli olmayan Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olacak kişiyi seçmek üzere Mart ayında önseçime gidecek. Geçen haftaki yazımda, Mansur Yavaş’ın bu yarışa girmeyebileceğini belirtmiştim ki, kulislere sızan bilgiler de aynı yönde…

Önseçim kararını erken ve zamansız bulan Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş,  yarışa girmeyecek gibi görünüyor. Mevcut durumda, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, şimdilik muradına erdiğini ifade etmek yanlış olmaz.
Şimdi İmamoğlu ya tek yarışacak ya da zevahiri kurtarmak bakımından göstermelik bir iki aday yarışa sokularak çok adaylı seçim görüntüsü verilmek suretiyle meşruiyet sorunu aşılacak.

 Ancak parti ve dış kamuoyu da biliyor ki, önseçim İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olarak belirlenmesi için geliştirilmiş bir yöntem. Her iki isim de Erdoğan karşısında seçimi kazanma potansiyeline sahip olduğundan parti yönetiminin birini tercih ederek diğerini küstürmek istemediği düşünülürse önseçim başlı başına İmamoğlu’nu öne çıkaracak bir mekanizma. Çünkü, parti içindeki taban desteği, MHP’den gelmiş Yavaş’a göre daha yüksek; dolayısıyla sonuç şimdiden belli aslında.
Hal böyle iken, “üye kararını verdi, İmamoğlu’nu seçti” demek, parti içindeki tartışmaları bitirmeye yetmeyecektir. Çünkü önseçimin Yavaş’ın devre dışı bırakılması için yapıldığı kanaati geniş bir çevrede paylaşılıyor.  

Bir aday dayatmasından bahsetmek mümkün… Üstelik bu dayatma yeni de değil. İmamoğlu, 2019 yılında belediye başkanı seçildiğinin ertesi gününde Cumhurbaşkanlığı yarışına başladı. Diplomatik ilişkileri, yurt içi ve dışındaki gezileri, temasları, söylemleri hep Cumhurbaşkanlığı adaylığına yönelik hesaplanmış adımlarla dolu.  Örneğin, 2023 seçimleri öncesinde kendi adaylık iddiasını güçlendirmek üzere Meral Akşener ile kurduğu paralel ilişkiler dikkatlerden kaçmadı.

 14 Mayıs seçimlerinde ise Kemal Kılıçdaroğlu kaybedince CHP’nin olağanüstü kurultaya götürülmesinde yine İmamoğlu rol oynadı. Zamanı belirsiz bir Cumhurbaşkanlığı seçimi için –normal takvime göre 2.5 yıl var daha- önseçimin gündeme getirilmesi de İmamoğlu’nun kendini seçtirmeye yönelik dayatmadan ibaret. Kaldı ki, belediye başkanlığı makamında oturuyor iken bundan sonra en az 2 yıl, Cumhurbaşkanlığı kampanyasını da yürüteceği düşünülürse biz hep İmamoğlu’nu konuşacağız.  Bunun, Türkiye’nin içinde bulunduğu açlık, yoksulluk, sefalet, adaletsizlik gibi sorunları dahi gölgede bırakacak bir şekilde yürütüleceğini tahmin etmek zor değil. Bu, herhalde iktidarın en çok arzuladığı bir durum olacaktır.

 CHP yönetimi İmamoğlu’nun adaylığını ilan ederek ona yargı kuşatması karşısında bir dokunulmazlık zırhı kazandırmak istiyor olabilir. Ancak karşısındaki gücün de bu dokunulmazlık alanını parçalamaya dönük imkan ve kabiliyeti oldukça yüksek. Nitekim Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atanmasıyla başlayan, Beşiktaş Belediye Başkanı’nın tutuklanmasıyla devam eden ve “kent uzlaşısı” ile seçilen yerel yöneticilerin terör örgütü ile iltisaklandırılarak gözaltı alınmalarıyla uzatılan yargı kuşatması CHP Genel Merkezi’ni de içine alacak şekilde genişletildi. 

Anlaşılıyor ki, bizim bildiğimiz ya da bilmediğimiz pek çok soruşturma aynı anda yürütülüyor. Nitekim, Erdoğan’ın birçok kez “şaibeli” ifadesini kullandığı son kurultayla ilgili soruşturmanın bir yıl önce açıldığı ve bugüne kadar bekletildiğini yeni öğrendik. Soruşturmanın hangi noktaya evrileceği, Türkiye’nin karmaşık siyasi ortamında belirsiz ancak parti içi tartışmaları tetiklediği aşikar.

 Çünkü, hiç ilgisi yokken, konuya taraftar bile değilken, sadece parti yönetiminin şaibe iddialarına sessiz kalmasını eleştiren Kılıçdaroğlu, bir hınçla hedef tahtasına oturtuldu. Sanki bu iddiayı Kılıçdaroğlu gündeme getirmiş gibi bir hava yaratıldı.

 Bu, parti içindeki gerilimin dışa vurduğu olaylardan biri ve iktidarın uzaktan keyifle izlediği bir manzara…