Sevgiyle büyütüldüğü ve kötülük bilmediği daha yüzüne bakıldığında hemen anlaşılan, gözleriyle gülen 14 yaşındaki Mattia Ahmet Minguzzi, Kadıköy bit pazarında, hayatının baharında iken katledildi. Hem de hiç sebepsiz biçimde. Ucuz, pisipisine bir ölüm…
Kimin içi yanmaz, hangi insanın yüreği kavrulmaz. O dehşet verici görüntüleri izledikten sonra Minguzzi’ye vurulan bıçak darbelerini kim kendi vücudunda hissetmez ki…
Babası ünlü bir İtalyan mutfak şefi, annesi ise bir sanatçı olan çocuğun herkesin gözü önünde uğradığı vahşi saldırı, sokakların sabıkalı, başıboş serserilere, suç çetelerine teslim olduğunu bir kez daha gösterdi. Kadınların, çocukların, sokak canlarının, ağacın, hayata ve insanlara karşı hınç içinde olan, empati yoksunu, duygusuz, merhametsiz, nobran, vandal, tahrip gücü yüksek bir bomba ayarında dolaşan insan müsveddelerinin hışmına ne zaman uğrayacağı belirsiz çünkü.
Bizi koruyacak bir adalet mekanizması olmadığı içindir ki, insanlar birbirlerine şu telkinlerde bulunuyorlar:
“Sakın trafikte tartışma, yolda kimseyle göz göze gelme, gece yarısına kalma eve dön”…
Adaletsizlik, cezasızlık kol geziyor. Suçlular, müthiş bir özgüven içinde silahlarını göstere göstere gündüz vakti mekan basıp adam vurabiliyor. Uyuşturucu baronları serbestçe dolaşıyor, memleketin güzelliklerinin keyfini çıkarıyor.
Hiç birimiz güvende değiliz. İstenilen şarkıyı söylemedi diye öldürülen şarkıcı da olabiliriz, rakıdan ölen, gözleri kör olan da… Bir gün yediğimiz kumpirden zehirlenebilir, başka bir gün kontrolsüz, denetimsiz, kaçak çalıştırılan bir otelde yanabiliriz. İçinde yaşadığımız ev durup dururken, deprem bile olmadan üzerimize çökebilir, açık bırakılmış bir logar çukuruna düşebilir ya da yeterli izolasyonu yapılmamış bir elektrik hattında cereyana kapılabiliriz.
Sistemsizlik, liyakatsizlik, cezasızlık ve keyfiliğin yarattığı cehennemin içinde debelenip duruyoruz ve ucuz ölümlerden kaçamıyoruz.
Hepimiz için korkutucu ve üzerinde ciddi ciddi düşünmemiz gereken şey, kıyıcı ve yıkıcı bir neslin yetiştiğidir. Ağzı son derece bozuk, küfürbaz, hiçbir duygusu tatmin olmamış, hak, meşruiyet, sevgi-saygı nedir bilmeyen, alabildiğine bencil, kendi doğasına yabancılaşmış, lümpen bir çoğunluk var. Hayalleri, umutları, geleceği çalınmış, hiçbir beklentisi kalmamış, bugünü yaşayamayan, yarını da olmayan bu gençlik, kuşkusuz ki sistemin kurbanı; ama aynı zamanda bu çarpık düzenin de bir dişlisi…
Geçen yıl Kızılay’da İnsan Hakları Anıtı önünde bir grup gencin konuşmalarına tanık olduğumda fark etmiştim bu nesli… Sözcükleri yaya yaya konuşuyorlardı, ama en önemlisi iki sözcükten birisi mutlaka sinkaflı küfürlerden oluşuyordu. Grup kızlı erkekti. Biri diğerine “Nasılsın anasını ……” diyordu diğerine “İyiyim ….. koduğum” diye yanıt veriyordu.
Kendilerini küfür sözcükleri kullanmadan ifade edemiyorlardı; bir kifayetsizlik içindelerdi ve sinkaflı diyalogları çok normalleştirdikleri, sıradanlaştırdıkları rahatlıklarından belliydi. Hiçbirinde ne adab-ı muaşeret kuralları, ne bir estetik, ne bir zariflik vardı. Kabalığı, küfürbazlığı bir meziyet gibi gördükleri besbelliydi. O da doğru bir davranış değildir ama insanın sinirlenince küfrettiğini biliriz; gelin görün ki, karşılıklı bir diyalogu sinkaflı sözcükler üzerine oturtmak kabul edilebilir olmasa gerek.
Bu nesil Kurtlar Vadisi’nde yetişen bir nesil… Müge Anlı, Esra Erol programlarının ürünü…
Kurtlar Vadisi nesli
Kelime ATA
Yorumlar