Türkiye bulunduğu coğrafya itibariyle en doğusundan batısına kadar bir deprem ülkesi.

Çocuktum… evde akşamları “ajans” dinlenmek üzere açılan bir pilli radyomuz vardı. Bir akşam ilk haber olarak Gediz’de zelzele meydana geldiği ve çok sayıda köy evlerinin yıkıldığı, ölü yaralı olduğu anons edildi.

Zelzelenin ne olduğunu bilmiyordum.

Çıt çıkarmadan 19.00 “ajansını dinledikten sonra Arif Dedem’e sormuştum:

-Dede zelzele ne, niye ölmüşler?

Bu gün gibi anımsıyorum:

Arif Dedem, “Yer sallanır, evler yıkılır, eğer evler kerpiç ise toprak altında kalanlar ölür…”

Bizim evlerimiz ahşap ve çatısı da çinko! Deprem olsa bile ölmeyiz diye aklımdan geçirip rahatlamıştım. Ama evi kötü olanın zelzelede ölebileceğini hala anlayamamıştım.

Sonra biraz daha büyüyüp daha çok “Ajans” dinleyince, okuma yazma öğrendikten sonra eve gelen gazetelerden deprem haberlerini daha bir dikkatle okumaya başladım.

Aradan yıllar geçmişti.

Ama beni en çok etkileyen, ilkokul öğrencisiyken radyodan duyduğum depremin etkisinin ne olduğunu, gazeteci olarak 17 Ağustos 1999 Gölcük depreminde hissettim üstelik Ankara’dan… 7,5 şiddetinde depremde 18 bin 373 kişi hayatını kaybetmiş, resmi verilere göre 48 bin 901 kişi de yaralanmıştı. Evsiz kalanların sayısı ise 600 binden fazla olmuştu.

Görevli olarak bölgede çalıştım…

Çok geçmeden, 12 Kasım 1999 Düzce’de deprem oldu.7,2 büyüklüğündeki depremde 894 vatandaş hayatını kaybetti. İHA’nın geçtiği depremde ölen bir vatandaşın yanan görüntüsü halâ belleğimde. 2011 yılında ise Van’da önce, 7.2 sonra 5,6 büyüklüğündeki depremde 684 kişi hayatını kaybetmişti.

Arada yine depremler oldu…

Çocukluğumda duyduğum deprem haberlerinin en korkuncu ise 6 Şubat Kahramanmaraş depremiydi. Çalıştığım iş yeri Söğütözü’ndeki Koç Kulelerinin 9. katındaydı. Deprem anında bina mehteran bölüğü gibi iki ileri bir geri gidip gelince…

Efeliğe dokundurtmasam da arkadaşların çığlıklarını “Bu binalar depreme dayanıklı, Ankara yıkılsa bunlar ayakta kalır, bir şey olmaz…” diye teselli etmiştim.

6 Şubat Pazarcık ve Elbistan merkezli 11 ili etkileyen 7,7 ile 7,6 büyüklüğündeki iki depremde 52 binden fazla insan yaşamını kaybederken yüz binden fazla kişinin de yaralandığı açıklandı.

Peki iktidar ne yaptı?

Hiçbir şey..

Sadece laf üretti.

Hamaset yaptı…

Gölcük Depremi’nden sonra geçici olacağı açıklanan özel iletişim vergileri ve diğerlerinden toplanan vergi kalıcı hale getirildi.

Peki o vergiler deprem için mi harcandı?

Hayır?

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek muhalefetin sorusu üzerine “O paralarla otoyol, köprü, tünel” yaptıkların açıkladı.

Bu gün Silivri’de hapsedilen Ekrem İmamoğlu belediye başkanı seçilince ilk iş olarak depreme dayanıksız binaların tespiti ve dönüştürülmesi için proje geliştirdi.

Proje Çevre ve Şehircilik Bakanlığına ulaştırıldı. Dönemin Bakanı ortak çalışma yapılabileceğini açıkladı. Sonra bakanlıktan alındı.

İmamoğlu Belediye olarak projeyi ayakta tuttu.

Hak sahipleri adına kredi talebinde bulundu. Teminat olarak da KİPTAŞ’ı gösterdi.

Heyhaatt!

İktidar beklemediği yerden öneri gelince geliştirilen projeyi engelledi.

Nasıl mı?

İstanbul Büyükşehir Belediyesinin, Kentsel dönüşüm projesinde yer alan hak sahiplerine kamu bankalarının kredi vermesini engelleyerek.

Parası olan belediyenin de katkısıyla devam etti.

Olmayanlar ölmezlerse Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı seçilmesini bekliyor!

Bu arada Ankara Valisi Vasip Şahin, CHP’nin İlk Meclis’ten Ata’nın ebedi İstiratgâhına yürüyüşünün yasak olduğunu ve izin verilmeyeceğini açıkladı!

Sayın Valiye iki sözüm var:

Bir;

Kanunsuz emir olmaz, (Gösteri ve yürüyüş hakkı anayasal bir haktır)

İki;

Kanunsuz emirde ısrar ederseniz devletin valisi değil AKP’nin valisi olursunuz!

Yazık!