"Beyaz adam geldiğinde ellerinde İncil vardı. Bizimse topraklarımız. Bize gözlerimizi kapatarak dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı". Bu sözler
Önce Almanların sonra İngilizlerin sömürgesi olan ve uzun süren bir savaş sonucu 1963 yılında bağımsızlığına kavuşan Kenya'nın kurucu Başbakanı Joma Kenyatta'ya ait.
Evet, sömürgeci emperyalizm girdiği her ülkeyi maalesef çekirge sürüsü gibi sömürüyor.
Genellikle, ekonomik varlıkların ülke dışına transferi olarak tanımlanan sömürgeciliğin alanı aslında daha geniş.
Özellikle siyasal ve kültürel sömürgecilik, ekonomik sömürgecilikten çok daha yıkıcı.
Çünkü siyasal (ideolojik anlayış) sömürgecilik olmadan ekonomik sömürgecilik sürdürülebilir olmuyor.
Birinci paylaşım savaşından sonra bağımsızlıklarını elde eden ülkeler bunun açık örnekleri.
Bu örnek ülkelerden birisi de Türkiye.
Bir dönemin Muhteşem İmparatorluğu Osmanlı, Fatih'ten sonra padişah olanların bilim ve çağın gereklerini kavrayamadıkları için önce duraklama dönemine girmiş sonra gerileme ve nihayetinde sömürge haline getirilmişti.
Batılıların "Hasta adam olarak" tanımladığı üzerinde ağırlıklı olarak Türklerin yaşadığı Anadolu'ya hapsolan Osmanlı toprakları paylaşılmıştı.
Onlarca cephede savaşan, Çanakkale'de üstün zekası ve öngörüsüyle Komutanlığını kabul ettiren Mustafa Kemal tarih sahnesine çıkıp Türk halkının makûs talihini değiştirmiş, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuştu.
...
102 yıllık Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerinin basiretsizliği, yetersizliği, hırsı yüzünden zaman zaman sıkıntılı süreçler yaşadı, yaşıyor.
Kan tatmış kurt nasıl öldürmeden yaşayamıyorsa, içeriden devşirilen işbirlikçi ile sömürmenin, kolay elde etmenin rahatlığını bilen batılı emperyalistler Türkiye'yi yüzyıldır rahat bırakmıyor.
...
Her türlü yöntemi deniyorlar..
Kimi zaman etnik ayrılıkçılık,
Kimi zaman din (mezhep inanç) üzerinden ayrıştırma
Kimi zaman ideoljik isyan.
Kimi zaman da "ekonomik tetikçiler" satın alınarak sömürgeleştirme amaçlarından vazgeçmeye niyetleri olmadığını gösterdiler.
...
Etnik ayrılıkçılık yöntemiyle Türkiye'nin ekonomik olarak geri kalmış doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde Cumhuriyetin ilanından itibaren satın alınan ağaların ve din adamı kisvesi altında yapılan örgütlü çalışma sonucu gelinen nokta ortada.
Çorum, Malatya, Sivas olayları nasıl unutulur?
Bunların yeterli olmadığı yerde ekonomik tetikçiler aracılığı ile her 10 yılda bir yaşadığımız ekonomik krizle emperyalistlere ödediğimiz paranın miktarı kim hesap edebilir?
...
Merhum Bülent Ecevit'in Başbakanlığındaki DSP, ANAP, MHP hükümetinin neden bozulduğunu biliyor musunuz?
Bilmeyenler için anımsatayım; Irak'ın enerji kaynaklarına el koymak isteyen ABD dönemin başbakan Bülent Ecevit'i ikna etmeye çalışmış Ecevit karşı çıkınca da koalisyondaki ortağı istifa ettirilmiş böylece hükümet dağılmıştı.
Ardından 3 Kasım 2002’de gerçekleştirilen erken genel seçimde, "Milli Görüş Gömleğini" çıkaranların kurduğu AKP tek başına iktidar olacak çoğunluğu elde ederek TBMM'ye girmişti. Muhalefet görevi ise CHP'ye verilmişti..
Sonraki süreci biliyorsunuz.
TBMM'de 1 Mart tezkeresinin reddi ve ardından yaşanılanlar...
....
Demokratikleşme, Avrupa Birliği, vesayet, yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar ile mücadele vaadinde bulunan AKP iktidar olmadan önce memur ve işçi ay sonunu nasıl getireceğini kara kara düşünmüyordu.
Hatta aldığı tazminatla ev hatta araba bile alabiliyordu.
Emekliler ay başlarında torunlarına harçlık verebiliyordu.
Devlette işe başlayacak olanlarda liyakat aranıyordu.
Üniversite sınavlarında sorular çalınmıyordu...
Kamuda yöneticilik yapanların diplomaları tartışılmıyordu...
Yargıda iki başlılık yoktu. Alt mahkeme üst mahkemenin kararına kesin uyuyordu.
Sendikal örgütlenmede baskı ve yönlendirme yoktu.
Eğitim sistemimiz bilimsel ve laikti...
Kamu kaynakları tarikat ve cemaatlere aktarılmıyordu.
İktidarların kayırdığı işadamları elbette vardı ama açıktan kayırma yoktu.
Devletin bütçe ayıramadığı projelere özel sektör ortak edilip, Yap-İşlet -Devret yöntemi ile altyapı yatırımları yapılıyordu.
Otoyol ve köprüler soygun aracı değildi.
Merkez Bankası bağımsızdı..
Bakanlar Türk vatandaşıydı!
TBMM'nin yetkileri devredilmemişti.
Eleştirilse de herkesin uyduğu bir Anayasamız vardı.
Çok uzatmaya gerek yok dostlar...
Az ya da çok bir demokrasimiz vardı...