TÜSİAD konuştu; TÜSİAD hep konuştu ve hep kendisi için konuştu. Uzun bir sessizliğin ardından 14 Şubat’taki genel kurulda yapılan iktidar eleştirisinde de yine kendisi için söz söyledi. Ancak geçmişte benzer eleştiriler yapmasına rağmen bu sefer bıraktığı etki, sözün geniş kitlelerin memnuniyetsizliği ile çakışması nedeniyle daha fazla yankılandı ve iş TÜSİAD’a soruşturma açılmasına kadar vardı.
TÜSİAD, Türkiye’nin en zengin zümresi. 4 bin 500'e yakın şirketi temsil ediyor, dış ticaretin yüzde 85’ini gerçekleştiriyor, kayıtlı istihdamın yüzde 50-60’ı TÜSİAD üyelerine ait. Hepsi, Türkiye’nin ilk 500 listesinde bulunuyor ve Avrupa İş Dünyası Konfederasyonu’nun da üyesi. Yani uluslar arası sermaye ile ilişkili bir grup.
Siyasal İslamcı muhalefet ortaya çıktığı zamanlardan beri TÜSİAD’ı seküler niteliğinden dolayı hep eleştirmiş karşısına Özal döneminde tedavüle sokulan “Anadolu Aslanları/Kaplanları” retoriği ile muhafazakar taşra sermayesini koymuştur. Nitekim, siyasal İslamcıları iktidara getiren ve bugün dünyanın en zenginleri arasına isim sokan grup da bu taşra sermayesidir. AKP iktidarlarında inanılmaz büyüme gerçekleştiren muhafazakar sermayenin MÜSİAD gibi işadamı örgütleri de bulunmaktadır.
Toplumun her kesiminde olduğu gibi sermaye içerisinde de bir bölünme var. Bu bölünme, sınıfsal çıkar birlikteliği olmasına rağmen kültürel nitelikli... İktidar, muhafazakar sermayeyi güçlendirip, kamu kaynaklarını MÜSİAD ve Gülen cemaatinin işadamı yapılanması olan TUSKON grubuna aktarırken kendi sermaye grubunu da yarattı. Bugün dünyanın en zenginleri listesinde artık sadece Sabancılar, Koç’lar, Eczacıbaşılar yok, Murat Ülker, Selçuk Bayraktar gibi isimler de var.
TÜSİAD’ın en hızlı büyümesini bu iktidar döneminde gerçekleştirdiği inkar edilemez. Kredi imkanları, özelleştirme uygulamaları gibi politikalar TÜSİAD üyelerinin zenginliğine zenginlik kattı. Ancak 2002 sonrasında yurtdışındaki para bolluğu nedeniyle sıcak paranın aktığı Türkiye, gelen sermayeyi betona gömdüğü ve inşaat sektörüne dayalı bir büyüme gerçekleştirdiği için ekonomi tıkandı. Toprağı, suyu, ormanı vahşi madencilikle yok edildi, turistik tesislerin her biri güzelim koyları katletti. Tanınan ayrıcalıklar, vergi muafiyetleri, teşviklerle halk yoksullaştırılırken zengin servetini katbekat artırdı, gelir dağılımı adaletsizliği ekonomik ve toplumsal istikrarı bozacak kerteye geldi. Bugün 17 milyon insan, milli gelirin yarısına sahip, asıl tüketim grubunu oluşturan orta sınıf, buharlaşıp eridi, en alttakiler de devletin sosyal yardımlarıyla ayakta duruyor; ne kadar durabiliyor ise…
Bu tabloya bir de kamu istihdamındaki büyümeyi, lüks, şatafat, gösterişi, üzerine Suriye politikasının hepimize yüklediği faturayı eklersek artık deniz tükendi, tulumbada su bitti diyebiliriz. İktidarın yargıyı bir sopa gibi kullanması, kanunların çifte standartlı uygulanması, en son TMSF’ye şirketlere kayyum atama yetkisinin verilmesiyle mülkiyet hakkı üzerinde oluşan tehlikenin yarattığı öngörüsüzlükler ve muallak iklimin de kaygıları artırdığı bir realite…
Toplumun yüzde 80’i yoksullaştı; dolayısıyla tüketici değil. Oysa kapitalist sistemler için sermayeye tüketici lazımdır. 2007 sonrasında ortaya çıkan, 2016-2017’den itibaren derinleşerek devam eden ve Bakan Nebati’den beri de bir türlü üstesinden gelinemeyen ekonomik kriz milyonlarca insanı kuru ekmeğe muhtaç bıraktı. Doları ve enflasyonu dizginlemek için uygulanan yüksek faiz, sabit kur politikasıyla bir yandan satın alma gücünün düşmesi diğer taraftan ihracatın daralması dış ticaretimizde yüzde 85’lik bir paya sahip TÜSİAD üyelerini de sarstı.
Artık ne içeride ne dışarıda ürününü satacak kimse var. Üstelik ödenen bunca bedele rağmen enflasyon da düşmüş değil.
Nitekim, durgunluk içindeki ekonominin bilançolardaki etkisi çok açık. Koç Holding’in bir önceki yıla göre hasılatı yüzde 8, net kârı da yüzde 103 düşmüş. Arçelik’in, Tofaş’ın, Tüpraş’ın ihracatı da hasılatı çok ciddi düşüşler gösteriyor. Diğer firmaların durumu da Koç’tan farklı değil. Üstelik, yakın bir gelecekte durumun düzeleceğine dair umut da yoktur. İflas ve konkordatolarda patlayan rakamlar, ekonominin döngüselliğinin kalmadığının açık ifadesi…
TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, “sistem çöktü” diyordu konuşmasında. Bir yerde sistem çökerse enkazın altında kalan sadece yoksullar değil, zenginler de olacaktı elbette ki. Şimdi işçi de huzursuz işveren de… Öğrenci de mutsuz, doktorlar, öğretmenler, mühendisler de…
Yoksulluk ve adaletsizlikte eşitleniyor herkes şimdi… Mağdur olmayan kimse kalmadı gibi.
Bir Afrika atasözü şöyledir:
“Aslan, ceylan, zebra, kaplan aynı yöne koşuyorsa orman yanıyor demektir”
Türkiye yanıyor.