Zenginin malı züğürdün çenesini yorar demiş atalarımız. TÜSİAD’ı konuşarak bu hafta da çenemizi yormaya devam edelim derim. 
Genel kurulda yapılan iktidar eleştirisinden sonra açılan soruşturma, TÜSİAD Başkanı Orhan Turan ile Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Ömer Aras’ın polis eşliğinde adliye koridorlarında kamuoyuna korku ve gözdağı vermek üzere görüntülenmesine izin verilmesi, zenginleri de konuşmayı gerektiriyor. Nedeni basit. Emekliyi, sabit gelirliyi, hak arayan işçiyi, iş arayan genci, hak, hukuk, adalet talep eden her kesimden insanı ezip geçen bir sistem, şimdi burjuvazinin seküler kanadını da vuruyor. 
İşçi ile işveren, doğası gereği sınıfsal bir çatışma yaşarlar ama Türkiye’deki yönetim birbirine benzemezleri aynı cephede bir araya getirebiliyor. Kimin aklına gelirdi, TÜSİAD’ı solcuların bile savunacağı… Çünkü ortaya çıkan kriz, öyle basit, geçiştirilebilecek türden bir kriz değil; sandığımızdan da derin bir buhrandan bahsediyoruz. 
TÜSİAD’ın zenginler kulübü olduğu malum. Bu kulübün üyelerinin performansının analiz edilebileceği bazı göstergeler var. Örneğin İstanbul Sanayi Odası’nın İlk 500 ve İkinci 500 firma listesi veya vergi rekortmenleri listesi ekonomi-politik açıdan analiz için bize imkan verir. Satışlardan kârlılığa, teknoloji kullanımından verimliliğe kadar her şeyin bilgisini bulmak mümkündür bu listede. Firmaların sırasını yükseltip yükseltmediği, hangi faaliyet alanlarının öne çıktığı, yani ekonominin deseni, sermaye içindeki ayrışmaların seyri ve daha pek çok şey buradan anlaşılabilir. 

TÜSİAD, daha önceki yazımda da belirttiğim üzere ağırlığını sanayicilerin oluşturduğu bir işadamı örgütlenmesi ve uluslar arası sermaye ile doğrudan ilişkili. Biz doğru bulalım veya bulmayalım, ifade ettiklerine katılalım veya katılmayalım sözünün de ağırlığı vardır. TÜSİAD’a karşı örgütlenen MÜSİAD’ın ne dediği merak ediliyor mu? Hayır? Üye sayısı belki daha fazladır ama ekonomi içindeki ağırlığı, üretimi, istihdamı, ihracattaki payı düşüktür. 
Bu açıdan bakıldığında 2024 yılında açıklanan ve 2023 verilerini içeren İSO İlk 500 Büyük listesi, TÜSİAD krizinin perde arkası konusunda fikir verebilir. Lafı eveleyip gevelemeden rakamları aktaralım: 

Üretimden satışlarda büyüme bir önceki yıl yüzde 119 iken, 2023 yılında yüzde 42,1’e gerilemiş; talep azalmasında küresel gelişmeler, 6 Şubat depremi ve izlenen ekonomik politikalar etkili. Net satışlardaki reel değişim ise dramatik; çünkü üretimden net satışlar 2022 yılına göre reel olarak yüzde 13,8 düşüyor. Faaliyet karlılıkları yüzde 39,7 artsa da oranı azalıyor.

İhracat, 2022 yılına göre yüzde 2,9 düşüşle 95,1 milyar dolar. Faaliyet kârlılık oranı yüzde 12.8’den yüzde 12.5’e gerilerken, finansman giderleri ise yükseliyor, borçlanma artıyor.

Sektörel dağılıma bakıldığında rakamlar daha dikkat çekici. 2022 yılında Ana metaller ve Makine İmalat Sanayinin net satış oranı yüzde 23,4 iken, 2023 yılında yüzde 22,5’e Kimyasal Ürünler, Plastik ve Kauçuk Ürünleri’nin payı 23,3’den 19,7’ye geriliyor. Elektrikli Teçhizat ve Elektronik Ürünler Sanayi yüzde 12,6’dan yüzde 12,2’ye, Maden, Taş ve Toprak Ürünleri Sanayi 6,2’den 5,9’a düşerken Tekstil Ürünleri sanayisinde 2,7’den 2,2’ye gerileme oluyor. 
Artış kaydedilen sektörler ise şöyle:

Kara Deniz Taşıtları ve Yan Sanayi yüzde 14’den yüzde 17,7’ye yükselirken Gıda Ürünleri Sanayi’nin payı yüzde 1,9 artıyor. Orman Kağıt Ürünleri, Mobilya ve Basın Sanayi ile Metal Eşya Sanayi ise 0,1’lik bir yükseliş gösteriyor. 
Veriler, 2023 yılına ait. Krizin etkilerinin hissedilmeye başlandığı bir dönemden bahsediyoruz. Oysa ekonomideki durgunluk 2024 yılında belirginleşti, 2025 yılında ise ne olacağı belirsizliklerle dolu. Dolayısıyla, Hanya’yı Konya’yı o zaman göreceğiz.