“Hür dünya”nın, “Avrupa değerleri”nin, “İslam hoşgörüsü”nün “özgürlükçülüğün” tanıklığında her çevre Suriye gibi zor bir sınavdan geçiyor. Bugüne kadar yüceltilen hangi değer varsa, şimdi sınanacak Suriye sahasında.
Aslında 2011 yılından beri Suriye’yi bölüp parçalamayı amaçlayan Batılı ülkelerin müdahaleleriyle yaşanan iç karışıklık sürecinde sınıfta kalanlar çoktu. Mesela liberaller, dünyanın her tarafından Suriye sahasına üşüşmüş, kafa kesen, ciğer yiyen Selefi cihatçı anlayışların muhalefetini özgürlükçü muhalefet gibi görme aptallığını yaşadı.
Bu retorik bir ara öyle hegemonik bir üstünlüğe dönüştü ki kimi sosyalistler bile aynı katara dizildi. İsrail’in, ABD’nin bakışı zaten malumdu ve stratejisi Suriye’nin lime lime edilmesiydi. İsrail’in güvenliğini esas alan plan, tıkır tıkır işlerken Baas rejiminin , bir “Nusayri diktatörlük” olduğu gibi aslı astarı olmayan, hiçbir gerçekliği bulunmayan kara propaganda ile meşrulaştırıldı.
13 yıl süren iç karışıklıkta binlerce insan öldü, kim bilir ne kadar Suriyeli, insan tacirlerinin, organ mafyasının eline düştü, denizlerde boğuldu. Milyonlarca göçmen gittikleri kaçmak zorunda oldukları ülkelerde perperişan hayatlar yaşadılar.
Gelinen noktada parçalanmış bir ülke var. Ama batılı ülkelerin demokrasi geleceğini düşündükleri, Türkiye’deki iktidarın da canhıraş desteklediği Esad muhalifleri, kontrolü ele geçirdi ama Suriye’ye huzur gelmedi.
Şimdi, bir rejimin bütün günahları, Suriye’deki Arap Alevilerine kesilmek isteniyor. İktidara yakın gazetelerde açıkça Aleviler hedef gösteriliyor.Yenişafak yazarlarından İsmail Kılıçarslan denilen kindar açık açık Suriye’de öldürülenleri “Nusayri köpekleri” olarak nitelendirdi. Zaten, HTŞ’nin Şam’da kontrolü ele geçirmesinden sonra birden bire tedavüle sokulan ve trol ordusu tarafından organize bir biçimde yaygınlaştırılan “siyasal Alevilik” söylemiyle yapılan düşmanlaştırma, kin, ötekileştirme, hakaret, aşağılamalarda her gün bir eşik atlanıyor.
Bu tehlikeli söylem, düşmanlaştırma, katliamı meşrulaştırma hiçbir engel tanımadan sürüyor. Ne yazık ki, Aralık ayından beri önce Hama-Humus bölgelerinde kesintisiz biçimde süren, bugüne kadar tekil nitelik taşıyan infaz, insan kaçırma, göçertme, köpek gibi havlatma vb insan hak ihlalleri, Lazkiye-Tartus çevresinde toplu katliama dönüştü. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin raporlamasına göre, toplam sivil can kaybı 1383. Birleşmiş Milletler gözlemcilerine göre tam rakam belirlenememekle birlikte binin üzerinde sivil kayıp var. Binlerce insan Lübnan’a göç ediyor, kimileri, aç susuz kaldıkları dağlara çıkarak canlarını kurtarmaya çalışıyorlar.
Ne var ki, dünya üç maymunu oynuyor, Türkiye’deki İslamcılar zaten Emevi camiinde namaz kılmak için yarışa girmişti. AB’den ABD’ye kadar bütün batı ülkeleri ise HTŞ ile diyalog kurmak, ilişkileri ilerletmek üzere diplomasi atağında… Şam’daki sarayın kırmızı halısı üzerinde kadın olduğu için eli sıkılmayan dışişleri bakanları da dahil olmak üzere herkes arzı endam eyliyor. Hatta, Colani, Brüksel’e davet ediliyor.
Tam da bu katliamın acısı devam ederken HTŞ ile SDG arasında bir anlaşma sağlandığı duyuruldu. Bu beklenmedik bir gelişmeydi. Ancak sonradan, Şubat ayının sonuna doğru aslında bir mutabakata varıldığı sadece anlaşmanın kamuoyuna duyurulmadığı anlaşıldı. Anlaşmanın Suriye Alevilerinden açısından önemi ise kendilerinin “Esat artıkları” olarak nitelendirildiği 6. Madde. Çünkü bu maddede her iki tarafın “Esat kalıntıları”na karşı ortak mücadele edeceği ifadesi yer alıyor.
Anlaşmanın, ABD-İsrail gözetimi ve iradesinde sağlandığı çok açık… Zamanlama ise manidar. Tam da binlerce insana vahşet uygulandığı bir zaman diliminde imajı sarsılan, IŞİD’deki geçmişi hatırlanan Colani’ye atılan bir can simidi.
Ilımlı İslamcı imaj faaliyetinde kravat kadar etkili…
Meşruiyet krizinde aşılan çok önemli bir merhale… Şimdi batılı ülkeler peşpeşe destek açıklaması yapıyor. Emperyalizmin vicdanı yok.