"Tarihin Sonu" tezi Fukuyama tarafından ortaya atıldığında pek çok siyaset bilimci tarafından haklı gerekçelerle eleştirilmişti. Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından kapitalist hegemonyanın çift kutuplu dünyanın galibi olduğunu ve liberal demokrasinin kronolojik bir sıralamadan ziyade insanlığın ulaşabileceği son nokta olduğunu iddia etmişti. Peki bu liberal demokrasiler tabiri yerindeyse ne oldu da attan inip eşşeğe binmeyi tercih ediyorlar ve halkın tabanının kazanımları birer birer yitiyor?

Burada otoriterleşme ve kapitalizmin doğrudan bağlantısını incelemekle işe başlamalıyız. Sosyal demokrasi, başlangıçtan beri aslında adeta ara sıcak rolü üstlenen, sömürülen kesimde sınıfsal bilinç uyandığında patronların "Ya işçi sermaye uzlaşısı da mümkün, tamam tamam siz çok komonost oldunuz." diyip tavizler verdiği bir sistemdir. Bu sosyal demokrasiyi kötü bir şey mi yapar? Aslında hayır, sosyal demokrat kalınabilse gayet muhteşem bir hayat standardı yaratılır ancak unutulan şey şu, sosyal demokrasinin yükselişi aslında yüksek bir oranda dışta Sovyetler Birliği'nin tehdidi içteyse işçiler ve sendikaların örgütlenmesinden kaynaklanıyordu. Sosyal demokrasi bu yüzden sıklıkla dünya genelinde başarılar elde etmiş bir ideoloji olmasına rağmen bu başarıların hiçbiri kendisine ait değildir.

Sermaye sosyal demokratlaşmayı ne zaman daha cazip bulur? Ortada sermaye için daha büyük bir tehdit varsa sosyal demokrasinin birden yıldızı parlayıverir (1960-70 dönemi hareketlerine bakınız, içi boş yüceltilen ideolojisizleşmenin temellerinin atıldığı yıllardır, dünya genelindeki deneyimi Türkiye’deki 68 kuşağı ile karıştırmamakta fayda var). Geldiğimiz son noktada dünya genelinde demokratlar oldukça zor bir dönemden geçiyor. Önceki yazımda bahsettiğim gibi ABD, Güney Kore, Sırbistan, Almanya, Gürcistan... Dünya kazanı demokratları kaynatıyor çünkü ekonomik temelde sadece refah devletini arzulayan politikalar oluşturmak bir refah devleti yaratmayacaktır. Bu aslında bir varoluş mücadelesi haline geldi, neoliberal sistem demokrasiye müsade etmez. Bunu otokrasi diyip geçiştirmek sadece indirgemecilik olacaktır. Neoliberal ekonomik model doğası gereği bir virüs gibi diğer hiçbir şeyin varlığına müsaade etmeyecektir ve etmemektedir. 

Peki demokratlar neden son 20 yıldır bu şoku üstlerinden atamıyorlar? Şaşırılacak hiçbir şey yaşanmıyor aslıda, her şey tam da beklenildiği gibi... Sosyal demokrasi varlığını ve başarısını kendisinden çok daha solda konumlanmış ideolojilere borçludur. Bu borcu kavramayı reddeden doğası hatayı yanlış yerlerde aramaktadır. Siyasi minder evet İkinci Dünya Savaşı sonrasında sosyal demokratlara aitti ama başarı kendilerinin değildi. Tatlı tatlı sermaye ile anlaşırken ve işçi sınıfı bilincini kaybederken sosyal demokratlar oy kazanıyoruz diye seviniyordu. Bugün aynı gelir grubuna hitap edemiyorlar, beyaz yakalıların ideolojisi olmanın ötesine geçemiyorlar ve tabandaki sağcılaşmayı doğru analiz edemiyorlar. 

Mevcut siyasi atmosferde demokratlar bu siyasi sancıyı ne yazık ki tecrübelemeye devam edeceklerdir.