Bir önceki yazımızda ABD ile üst üste krizler yaşanan bir dönemde Türkiye'nin Rusya, İran ve Çin başta olmak üzere ABD karşıtı bir cephe oluşturan ülkelerle dostluk ilişkileri geliştirmesinin anlamı üzerinde durmuş ve 'Tam da ABD'nin Türkiye ile ortaklaşa ürettiği F-35'leri vermeme kararının ardından gelen bu temaslar ve açıklamalar Türkiye'nin kurulmakta olan 'yeni dünya'da yer almaya kararlı olduğunu gösteriyor' demiştik...
Daha sonra bu yeni yönelişin siyasal ve askeri alanlarla da sınırlı kalmadığını Türkiye'nin yeni dönemde ihracatta öncelikli ülkeler olarak belirlediği ülkelerin başında Çin, Rusya ve Hindistan gibi Şanghay İşbirliği Örgütü üyesi ülkelerin geldiğini sözlerimize eklemiştik.
***
Unutmayalım ki, bu ülkelerin ithalat pazarının toplam büyüklüğü 2,8 trilyon doları aşıyor...
Yani olayın boyutları ilk bakışta görülenden çok daha geniş...
Böyle olunca ilişkinin diğer yönlerini de ele almak gerekiyor.
***
ŞİÖ'nün askeri paktlara üye ülkeleri tam ortak olarak kabul etmediği ve bu durumun daha önce bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından dile getirilen topluluğa üye olma isteğinin önündeki en büyük engeli teşkil ettiği biliniyor... Bu durumda yeni gelişmelerin Türkiye'nin NATO üyeliği sorununu da zaman içinde tartışma konusu haline getirmesi kaçınılmaz...
Nitekim Avrupa Birliği ve Küresel Araştırmalar Derneği Başkan Yardımcısı Can Baydarol, sözünü ettiğimiz talep üzerine o sıralar yaptığı bir yorumda, 'Erdoğan'ın bu konudaki mesajı ŞİÖ'nün AB'ye alternatif olarak görülmesini değil, Erdoğan'ın Batı dünyasına bir alternatif arayışını ifade ediyor, NATO'yu tartışma haline getiriyor' demiş ve şunları söylemişti:
'Rusya ve NATO Ukrayna'da silahlarını birbirine çeviriyor. Türkiye eğer Rusya'nın kampına girerse Batı da silahlarını Türkiye'ye çevirir.'
***
Bu endişe, son dönemde bizzat 'Batı cephesi'nin 'ağır topları' tarafından da sık sık dile getiriliyor...
Örneğin, Amerika'nın başkenti Washington'daki düşünce kuruluşlarından Wilson Center'ın ev sahipliğinde düzenlenen 'Krizdeki Türk-Amerikan İlişkileri: Nereye Doğru Gidiyoruz?' başlıklı bir panelde konuşan Ortadoğu Programı Direktörü Aaron David Miller, iki ülke arasında bir güven krizi yaşandığını, Ankara ve Washington'un birbirlerine karşı iyi niyetle yaklaşma eğiliminin büyük risk altında olduğunu söyledi...
15 Temmuz darbe girişiminin organizasyonuna katılmak suçlamasıyla karşı karşıya bulunan Henry Barkey de aynı toplantıda bir konuşma yaptı...
Barkey, iki ülke ilişkilerinde Brunson meselesinin yanısıra Amerika'nın Suriyeli Kürtler'e desteği ve Türkiye'nin Rusya'dan S-400 hava savunma sistemi satın alma girişimi gibi sorunlar da bulunduğuna dikkat çekti ve bu üç sorun temelinde Türkiye ve Amerika arasındaki krizin 'çok çok ciddi' bir seviyeye geldiğini söyledi...
Daha önce de iki ülke arasında sorunlar yaşandığını ama şimdiki durumun öncekilere göre bir farklılık içerdiğini, Türkiye'de Amerika karşıtı söylemlerin daha önce hiç bu kadar kötü seviyelere düşmediğini ifade eden Barker, sözlerini şöyle noktaladı:
'Bence Cumhurbaşkanı Erdoğan iktidarda kaldığı sürece Türkiye ve Amerika arasındaki ilişkiler hasarlı olmaya devam edecek. Evet, Türkiye NATO üyesi ama iki ülke arasındaki gerilim artmaya devam edecek. En nihayetinde Brunson da diğerleri de bırakılacaktır ama ilişkilerin tadı artık çok kaçtı'.
***
Barkey'in sözünü ettiği koşullar, Türkiye'de yaşayanların şu soruyu sorma hakkını doğuruyor:
'Eğer Türkiye-ABD ilişkilerindeki hasar giderilemeyecek ve iki ülke arasındaki gerilim artmaya devam edecekse Türkiye daha ne kadar askeri güçlerinin denetimini NATO çerçevesi içinde kurulmuş ABD komutasındaki bir yapının kontrolünde bırakabilir?'...
Bugün açıkça sorulmayan bu soru, başta ABD olmak üzere NATO içinde yer alan müttefiklerimizin Rusya ve Çin ile ilişkilerin kesilmesi için baskı uygulamaya devam etmesi ve 15 Temmuz darbecilerini koruma altına almayı sürdürmesi durumunda eninde sonunda gündeme gelecektir.