Venezuela, dünyanın en geniş petrol rezervlerine sahip ülkesi...

Dolayısıyla ülkenin siyasal kaderini, yirminci yüzyılın başlarından bu yana petrol belirlemiş...

1908 yılında petrol imtiyazları konusunda direnen Cypriano Castro'nun tedavi için gittiği Fransa'da tutuklanıp yerine okuma yazma bilmeyen bir milis askerinin 'general' sıfatıyla devlet başkanı yapılmasının öyküsünü önceki yazılarımızda anlatmıştık... Juan Vicente Gomez adlı bu kişinin ilk yaptığı iş, selefinin yaptığının aksine dönemin Shell, Standart Oil gibi büyük şirketlerine imtiyaz dağıtmak olmuş.

***

Cahil olmasına karşın becerikli bir siyasetçi olduğu anlaşılan Gomez, petrol şirketleriyle birlikte ülkeyi yöneterek iktidarını uzun süre korumayı başarmış...

Durumunu sağlamlaştırmak ve yapılan işbirliğine yasal bir zemin hazırlamak için bir de 'petrol kanunu' çıkarmış...

Dönemin Amerikan Büyükelçisi ve petrol şirketlerinin temsilcileri tarafından hazırlanan bu yasaya göre, petrol imtiyazları devlet tarafından ihale yoluyla dağıtılacakmış...

Ancak, bu mekanizma kağıt üzerinde yazılı olandan farklı çalışmış...

Daniel Yergin, 'Petrol: Para ve Güç Çatışmasının Epik Öyküsü' adlı kitabında gerçek işleyişi şöyle anlatıyor:

'Ülkedeki petrol akımı, General Gomez için zenginliğine zenginlik katmada iyi bir fırsat olmuştu. Ailesi ve 'Gomezciler' denilen erkanı vakit geçirmeden hükümetten en parlak imtiyazları satın alıyor, sonra da büyük karla yabancı şirketlere satıyor, bu arada General Gomez'i yararlandırmaktan da geri kalmıyorlardı. Sonradan bu tür konuları kitabına uydurmak için General ve dostları, projeleri üstüne kağıt üzerinde 'Compania Venezolena de Petroleo' adıyla, aslında General Gomez'in şirketi olan bir şirket kurdular. Gomez ve Gomezciler, yabancılarla istedikleri gibi oyun oynuyor, kendi bildiklerini yaptırıyorlardı.'

***

Ortada öyle bir tezgah kurulmuş ki, yabancı petrol şirketleri bile bu durumun böyle devam edeceği konusunda kuşku duymuşlar... O nedenle Venezuela petrolünü işlemek için gerekli rafinerileri bu ülkenin toprağında değil, Venezuela kıyılarında Hollanda'ya ait Aruba, Curacao gibi adalarda kurmuşlar...

1928 yılında bir ABD Dışişleri mensubu, taşıdıkları endişe konusunda şunları söylemiş:

'Başkan Gomez sonsuza kadar yaşayacak değil. Yeni gelecek bir hükümet, bakarsınız petrol tesislerine el koyar'

***

General Gomez, sonsuza kadar olmasa da 1935 yılına kadar yaşadı ve yaklaşık 30 yıl boyunca Venezuela'yı anlatılan şekilde yönetti...

1930'lu yıllara gelindiğinde Venezuela'nın toplam ihracat gelirinin yüzde 90'dan fazlası petrolden sağlanıyordu...

Yani, Venezuela gibi istikrarsız bir ülkede kurulan bu uzun ömürlü diktatörlük yaşamasını petrol devleriyle yaptığı işbirliğine borçluydu.

***

1943 yılında II. Dünya Savaşı sürerken Venezuela petrolü üzerindeki çıkarlarını sağlama bağlamak isteyen petrol şirketleri ABD'li danışmanlara yeni bir 'petrol yasası' hazırlattılar...

Bu yasa, 'yarı yarıya' prensibine dayanıyordu... Yasaya göre petrolden elde edilecek gümrük ve gelir vergileri Venezuela hükümeti ile şirketler arasında yarı yarıya paylaşılacaktı...

Böylece eski imtiyazlar geçersiz kılındı... Ama nasıl olduysa oldu, yeni kanunun çıkmasından sonra da bu imtiyazlar eski sahiplerinin elinde kaldı; hatta bunların sahiplerine tanınan haklar genişletildi.

***

II. Dünya Savaşı sona erdiğinde Venezuela'daki 'Gomezci' yönetimin de sonu geldi...

Yapılan bir askeri darbe ile 'Gomezista'ların devri kapandı...

Darbeden sonra yapılan seçimleri Romula Betancourt adlı genç ve idealist bir siyasetçi kazandı.

***

Betancourt, uluslararası petrol şirketlerini 'emperyalist ahtapotlar' olarak nitelendiriyordu...

O nedenle, destekçileri petrolün millileştirileceği umuduna kapıldılar...

Ancak kamu gelirlerinin yüzde 60'ı petrol gelirlerinden oluşuyordu ve dünya petrol piyasası 'emperyalist ahtapotların' elinde bulunuyordu.

***

Sonuçta, Betancourt, 'pragmatik' bir siyasetçi olduğunu kanıtladı...

Şirketlerden bazı tavizler elde ederek 'yarı yarıya' ilkesine sadık kaldı...

Bu davranışının gerekçesini de şu sözlerle açıkladı: 'Petrolü bir yasa hükmüyle millileştirmek, uçuruma atlayarak intihar etmek demek olurdu!'

(Devam edecek)