Önceki yazımızda Türkiye-ABD ilişkilerinin 'tarih boyunca' hep sorunlu olduğuna dikkat çekmiş, konuyu İkinci Dünya Savaşı sonrasında İnönü'nün Cumhurbaşkanlığında ABD'den yana yapılan tercihten başlatıp 1964 yılında Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahale girişimine kadar getirmiş, ve Johnson'un Türkiye'ye 'dur' dediği mektubun yarattığı tepkilere değinmiştik...

ABD'nin bu tavrına tepki duyan İnönü, Time Dergisi'ne verdiği mülakatta 'Bu böyle devam ederse; günün birinde Batı'nın bu savunma sistemi yıkılır, yeni şartlarla yeni bir sistem ve dünya kurulur, Türkiye de bu yeni dünya içinde yerini bulur.' demişti...

Bu 'kehanet' o günün şartlarında gerçekleşmedi...

Ve aynı hikaye on yıl sonra bir kez daha tekrarlandı...

Ancak bu kez sonuç öncekinden farklı oldu.

***

Neler olduğunu hatırlayalım:

1974 yılında Yunanistan'ı yöneten askeri cunta Nikos Sampson adlı bir EOKA'cının önderliğinde Kıbrıs'ta bir darbe gerçekleştirdi...

Darbe sonrasında Kıbrıs'ın Yunanistan'la birleştiği ilan edildi.

***

Ancak meselenin arka planında çok daha büyük bir 'kapışma' vardı...

O yıllarda Sovyetler Birliği, Ortadoğu ve Akdeniz'de yeni ittifaklar kurmakta ve etki alanını genişletmekteydi... Kıbrıs'ın devrilen lideri Makaryos da ABD'nin baskılarına karşı çıkarak Sovyetler Birliği ile işbirliğine yönelmişti...

Sampson darbesinin asıl amacı Kıbrıs Cumhuriyeti'ni ortadan kaldırıp adayı Yunanistan'daki ABD yanlısı askeri cuntanın yönetimine bağlamak, böylece Sovyetler Birliği'nin etkisinin yayılmasını durdurmaktı.

***

Ancak Türkiye, bu kez meseleyi protestolarla geçiştirmek yerine dengeleri değiştirecek bir hamle yaptı... MSP ile bir koalisyon hükümeti kurmuş olan CHP Genel Başkanı Ecevit Başkanlığındaki hükümet, Kıbrıs'a askeri müdahale kararı aldı...

ABD yine çeşitli yöntemlerle müdahaleyi önlemek istediyse de 1964 yılındaki olaylardan ders alan ve bu arada hazırlıklarını yapan TSK, müdahaleyi başarıyla gerçekleştirdi... Bunun üzerine hem Kıbrıs'taki Sampson hükümeti hem de Yunanistan'ı yöneten askeri cunta yönetimi dağıldı...

Yalnız cuntacıların ve darbecilerin değil, ABD'nin de planları suya düştü!

***

ABD, 'sadık müttefiki'nin çizgiden çıkmasına ve kendi başına kararlar almasına katlanamadı...

Türkiye'deki Ecevit Hükümeti zaten 'sabıkalı'ydı... Daha önce de 1971 yılında 12 Mart müdahelecilerinin kurduğu hükümetin Başbakanı Nihat Erim'e koydurdukları haşhaş ekme yasağını kaldırarak ABD'ye meydan okumuştu...

ABD yönetimi, bu olayı bahane ederek 1975 yılında Türkiye'ye askeri ambargo uygulama kararı aldı.

***

Türkiye, bu hamle karşısında da sessiz kalmadı...

Ambargo kararının hemen ardından Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin kurulduğu açıklandı... 20 Temmuz 1975'te 'Dördüncü Ordu' adı altında Türkiye'nin Ege kıyılarını korumakla görevli NATO'ya bağlı olmayan yeni bir ordu kuruldu...

25 Temmuz 1975'te ABD'yle 1969'da imzalanan 'Savunma İşbirliği Anlaşması' askıya alındı ve İncirlik dahil Türkiye'deki tüm askeri üs ve tesisler TSK'nın 'kontrol ve gözetimi'ne verildi.

***

Ambargo, üç yıl devam etti...

1978 yılında BBC, bir aradan sonra yeniden iktidara gelen dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'le bir röportaj yaptı... Ecevit röportajda NATO'ya yönelik eleştirilerini sıraladıktan sonra ambargo kalkmadığı sürece ABD üslerinin fiilen Türkiye'nin kontrolü altında kalmaya devam edeceğini bir kere daha açıkladı...

Bununla da yetinmedi... Türkiye'nin bağımsız yeni bir askeri savunma stratejisi benimsediğini, silahlanma açısından hem ulusal kaynakları hem de 'diğer kaynakları' değenlendireceğini söyledi...

Sözlerini 'Deniz aşırı bir ülkenin kongresinin insafına bağlı halde durmasına gücümüz yetmez. Başımızın çaresine bakmak durumundayız... NATO'ya yapacağımız katkı, NATO'nun Türkiye'nin güvenliğine katkısıyla orantılı olacak, bu kadar.' diyerek tamamladı.

Bu röportajdan 4 ay sonra, ABD Kongresi, ambargoyu kaldırmak zorunda kaldı.

(Devam edecek)