Türkiye-ABD ilişkileri bir türlü düzelmiyor...
Aslında iki ülkenin yöneticileri de işlerin bozulmasından yana değil...
Ama ilişkiler bir türlü 'dikiş tutmuyor'!
***
Aslında bu durum hiç de yeni sayılmaz...
Yakın tarihimize baktığımızda iktidara gelen hemen her siyasi partinin liderinin iki ülke arasındaki ilişkileri geliştirmek amacıyla yola çıktığını ama bir süre sonra işlerin sarpa sardığını görebiliyoruz...
Örnek mi?...
İsmet İnönü, Türk-Amerikan ilişkilerini başlatan ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünyada iki kamp oluşunca tercihini 'kadim dost' Rusya'dan değil ABD'den yana yapan bir liderdi...
Ama bu tercih ABD'nin onu bir kenara atarak Demokrat Parti'yi tercih etmesini engellemedi.
***
Demokrat Parti ile ABD yönetimi arasında ilişkiler çok iyi başlamıştı...
Parti liderleri ABD'yi örnek almış, onun 'Demir perde ülkeleri'ne karşı mücadelesine gönülden destek vermiş ve Türkiye'yi 'küçük Amerika' yapacaklarını ilan etmişlerdi...
İktidara gelir gelmez Kore Savaşına asker göndermiş ve 1952'de NATO'ya katılmışlardı.
***
1957 yılında Suriye Hükümeti Sovyetler Birliği ile yakınlaştı... Bunun üzerine ABD ve İsrail Suriye'ye savaş açma kararı aldı...
Ancak Suriye ve Mısır ile birleşme kararı alınca işler karıştı, Rusya işin içine girerek nükleer savaş tehdidi yaptı, hemen ardından müttefikimiz Irak kralı Baasçı bir darbeyle devrildi, bunun üzerine ABD müdahaleden vazgeçti...
Türkiye ise bu gelişmelere rağmen müdahale konusunda ısrar etti...
Başka bir deyişle 'kraldan çok kralcı' bir tutum takındı.
***
Ne var ki DP iktidarının bu tutumu takdir görmek yerine sorun yarattı...
1959 yılında Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı ve Maliye Bakanı ile birlikte ABD'ye giderek 300 milyon dolar kredi istediklerinde kendisine ret cevabı verildi... Menderes, bu duruma tepki göstererek Sovyetler birliği ile ilişkileri geliştirmeye çalıştığında ise gözden çıkarıldı...
Sonuç, 27 Mayıs darbesi oldu...
Darbe hazırlıklarından haberdar olan ABD, 'dostu' Menderes'e haber vermedi.
***
1960 yılındaki darbeden sonra Türkiye'ye TBMM'nin onayı bile olmadan nükleer başlık taşıyan Jüpiter füzeleri sokuldu...
Ardından yeniden 'demokrasiye dönüldü' ve CHP lideri İnönü başkanlığında bir koalisyon hükümeti kuruldu...
Başbakan İnönü yine 'geleneksel' Türkiye-ABD dostluğunu savunmaya devam etti.
***
Derken, 1962 yılında Küba krizi patlak verdi... Sovyetler Birliği Küba'daki füzelerini çekmesini isteyen ABD'ye cevap olarak Türkiye'deki Jüpiter füzelerinin çekilmesini şart koştu...
Türk Hükümeti buna karşı çıkarak kendini ABD için feda etmeyi göze aldı...
Bu 'fedakarlığa' rağmen ABD, Rusya ile anlaştı ve karşılıklı olarak füzeler Türkiye ve Küba'dan çekildi.
***
ABD, bu süreçte yaşananları müttefikinden gizledi...
Türk Dışişleri, pazarlık sırasında yaşanan gelişmelerden haberdar edilmedi...
Kriz sırasında Başbakan olan İsmet İnönü, olaydan 8 yıl sonra, 'Amerikalılar bize Jupiterler'in demode oldukları için çekileceğini söylediler' diyerek kandırıldıklarını itiraf etti!
***
Türkiye'nin ABD ile ilişkilerinde yaşadığı hayal kırıklıkları bununla da kalmadı...
1964 yılında Kıbrıs'ta Yunanistan'la birleşmeyi amaçlayan EOKA çetelerinin Türklere karşı katliamlar yapmaya başlaması üzerine Türkiye Kıbrıs'a müdahale etme kararı aldı...
Türkiye'nin buna hakkı vardı, çünkü Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kurulmasını sağlayan uluslararası anlaşmalar Türkiye'yi statüyü korumakla görevli 'garantör devlet' olarak kabul etmiş ve müdahale hakkı vermişti... Buna rağmen ABD, NATO silahlarının müdahalede kullanılmasını yasaklayarak müdahaleyi engelledi...
Dahası, ABD Başkanı Johnson, Türkiye Başbakanı İsmet İnönü'ye bir mektup yazarak Sovyetler'in müdahalesi durumunda NATO'yu devreye sokmayacağını ve Türkiye'yi korumayacağını söyledi...
Başbakan İnönü, Time Dergisi'ne verdiği mülakatta uğradığı hayal kırıklığını şu sözlerle dile getirdi:
'Kıbrıs'taki bu haksız durum devam eder, müttefikler bizi yalnız bırakır, NATO yanımızda olmaz, anlayışsızlık hüküm sürer, Türk azınlık ezilir, bu böyle devam ederse; günün birinde Batı'nın bu savunma sistemi yıkılır, yeni şartlarla yeni bir sistem ve dünya kurulur, Türkiye de bu yeni dünya içinde yerini bulur.'
(Devam edecek)