Hep sorulan “Sert sıkılaştırma politikaları olur mu?” sorusuna yanıt vererek başlayayım. Baştan söyleyeyim seçim sonuçlarının iktidar üzerinde yarattığı etkiye bakıldığında; seçim öncesi ağzı açılan ‘seçim bütçe kesesinin’ kapatılması için kararlaştırılan sıkılaştırma politikalarını sertleştirerek sürdürmesi biraz zor.

İktidar 2018 yılından itibaren Hazine ve Maliye Bakanlığı’na işi bilmeyen kişileri atayarak bütçe denkliğini bozdu. Ekonomideki bozulmaya karşın bir de 2023 ve 2024 seçimlerinde bütçe harcamalarının artması bozulmayı daha da artırdı.

Enflasyon yüzde 70’lere dayanınca, bütçenin toparlanması ancak vergiler yoluyla yani mal teslim ile hizmet ifalarına uygulanacak KDV oranlarının artırılması, istisnaların kaldırılması, kurumlar vergisi oranlarında oynama yöntemi ile sağlanacak görünüyor.

Zaten bu iktidarın da, bundan öncekilerin de Türkiye’nin bütçe dengesini kalıcı hale getirmek için var olan yapısal sorunlarını çözme yönünde bir iradesinin olmadığı, sıkıştıkça vergilerin nispi ya da maktu oranlarıyla oynamasından anlaşılıyor.

Bugün de yaşanan sıkışıklığı aşmak için bildiğiniz gibi yüzde 1, yüzde 10 ve yüzde 20 olarak uygulanan 3 KDV türünün ikiye indirilmesi ya da yüzde 1 dilimdeki ürün gruplarını sınırlandırma yönünde bir çalışma var. Yani yüzde 1’lik dilime giren başta gıdaların yer aldığı ürün gruplarının olduğu listenin daraltılıp, yüzde 10’luk listeye eklenmesi üzerinde duruluyor.

Vergilerle oynama işinde yakın tarihte yaşananları da hatırlatayım. 29 Mart 2022 tarihli Resmi Gazete ile deterjan, sabun, tuvalet kağıdı, peçete, bebek bezi gibi temel ihtiyaç ürünleri ve yeme-içme sektöründe KDV'nin yüzde 18'den yüzde 8'e indirildi. Bu adımın enflasyonla mücadele amaçlı olduğu açıklanmıştı. Ancak 1,5 yıl sonra; 10 Temmuz 2023 tarihli 7346 sayılı düzenleme ile yüzde 18 olan genel KDV oranı yüzde 20’ye, yüzde 8 KDV’ye tabi teslim ve hizmetlerin KDV oranı da yüzde 10’a yükseltildi. Sadece 2022 yılı Mat ayındaki düzenleme ile temel gıda ürünlerindeki KDV yüzde 8'den yüzde 1'e düşürüldü. Bu ürünlerinde uygulanan yüzde 1'lik KDV oranlarında vergi artışı yapılmadı.

Bahsettiğim işte şimdi bu yüzde 1 oran üzerinden uygulamada olan 1 nolu listenin, yüzde 10 olan 2 nolu liste haline dönüştürülmesi. Yani ürün grupları ağırlıklı sadece yüzde 10 ve yüzde 20 KDV sistemi olması üzerinde duruluyor.

Yine 2023 yılı açısından baktığımızda yapılan vergi artışları ile ilgili sadece KDV değil, bankaların verdikleri tüketici kredilerinden alınan BSMV’de dâhil, çeşitli alanlarda artışlar yaşanmıştı. Tüketici kredilerindeki BSMV oranı 5 puanlık bir artış ile yüzde 15 seviyesine yükseltilmişti. Bu önemli vergi değişikliği, finansal işlemlerden kaynaklanan vergi yükünün artmasına ve tüketici kredilerinin maliyetinin artırılmasına yol açmıştı.

İşte bu şekilde vergi oranları ile oynama yöntemiyle bütçeyi düzeltme meselesine iktisat teorisinde TAKSFLASYON deniliyor. Yani yüksek enflasyon ve yüksek vergi yükünün bir arada olduğu durumu anlatmak için kullanılıyor. Bu yöntemle yaratılan bütçe açıkları nedeniyle devletin vergi oranlarını sürekli olarak arttırması ya da yeni vergi yükümlülükleri getirmesi ve açıkların finansmanı amacıyla parasal genişlemeye başvurması sonucu yaşanan enflasyon sürecinin birleşimi olarak da niteleniyor.

Basit usul verginin tabanı genişletilebilir

Vergiler konusundaki oynamalarda geçmişte jest yaptıkları kunduracı, terzi gibi emek-yoğun bazı meslek gruplarındaki vergi uygulaması olarak bilinen ‘basit usul’ kapsamında vergi dışı bırakılan mükelleflerle ilgili de yeniden bir çalışma olacağına dikkat çekiliyor. Çünkü taşradaki bir terzi ve ayakkabı tamircisi ile İstanbul’un Beşiktaş’ındaki terzi ve ayakkabı tamircisi aynı usule tabi tutuluyor. Basit usulün, en azından büyükşehir statüsündeki illerde uygulanmaması konusunda bir yaygın kanı olarak dile getiriliyor. Küçük şehirlerde nüfus ve günün koşullarına uygun olarak belirlenen şartlar çerçevesinde uygulanmasının daha sağlıklı olacağı ifade edilerek, bu vergi tabanının genişletilmesi için de şart olduğu dile getiriliyor.

Lüks ürün grupları da masada…

Bir iktidarın sermayeden mi emekten mi yana olduğunun en önemli göstergesi ürünlerden alınan özel tüketim vergisindeki (ÖTV) oranlar olduğunu belirtelim. Ekonomi yönetimi ÖTV konusuna nedense hiç girmiyor. Hatta Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek son açıklamalarında da bu konuya hiç değinmedi. Tabi konuşulmayan konu aslında gizlenen bir konu da olabiliyor. Bu nedenle de sosyal medyada ÖTV oranlarında artışa gidilebileceği şeklinde yorumlar yapılıyor. Açıkçası, harap edilen bütçenin toparlanması için mevcut ÖTV oranlarında bir artışa gidilmesi ve daha önce kapsamda olmayan lüks tüketime konu yeni ürünlerin de artık ÖTV kapsamına alınması beklentisi var.

Devam edeceğiz….