10 Mart 2025 günü Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı'nın ardından açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ekonomide önemli gelişmeler kaydedildiğini belirterek, "Cari açığımız azaldı, işsizlik düştü, kişi başı milli gelir 15 bin doları geçti, inşallah enflasyonu yine tek haneli rakamlara indireceğiz" dedi.
Ekonomide umut verici haberlerin alındığını söyleyen Erdoğan. "Milli gelirimiz 1,3 trilyon doları kişi başı milli gelir 15 bin doları geçti. Türkiye 2024'te yüzde 3,2 büyüdü. Merkez Bankamızın rezervleri 165 milyar doları aştı. Deprem yaralarını sarmak için 75 milyar dolar harcandı. 2024'te cari açık milli gelirin binde 8'ine indirdik. Borç yükümüz hafifledi, risk primimiz düştü. Reel sektörün ekonomiye güveni yükselmeye başladı. İstihdam oranlarımız yükseliyor. Mayıs 2023'ten bu yana 1 milyondan fazla yeni istihdam oluşturduk. Şubat ayında enflasyon yüzde 39'a geriledi” diye devam etti.
8 gün sonra 18 Mart tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasi ile başlayan ve 23 Mart tarihindeki tutuklanmasına kadar giden süredeki haftadan itibaren aylardır 36 TL seviyesinde tutulan dolar/TL kuru hızla yükselerek önce 39, ardından 41 TL'yi gördü. Euro/TL kuru 45 TL'ye çıkarken, gram altın 4000 TL’yi aştı. Borsa İstanbul’da yabancı yatırımcıların sert satışları nedeniyle devre kesici devreye girdi ve işlemler aralıklı olarak durduruldu. TL’nin hızla değer kaybetmesi, Türkiye’nin ekonomik görünümünü de olumsuz etkiledi.
Böylece söz konusu tarihlerde yaşananlar piyasalar üzerinde ciddi riskler yarattı. En önemlisi ise borsada yaşandı.
Çünkü borsa ilk gün yüzde 8.72’lerde olmak üzere hafta sonuna kadar yüzde 16’larda küçük yatırımcılara zarar ettirdi. Şirketlerin piyasadan faizsiz elde ettiği borsaya giren kaynakları eridi. Böylece şirketlerin varlıkları zarar görürken, piyasa değerlerinin 2 trilyon lira o günkü kurla yaklaşık 50 milyar dolar dolar eridiği dile getirildi.
Daha önemlisi Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in son 2 yıldır düzeltmeye çalıştığı ekonomideki bütün birikimler yerle yeksan oldu. Yabancı yatırımcı çekmeye çalışalım diye yaptığı bütün uğraşlar, yaşananlar nedeniyle yabancıların gözünde ‘hukukunuz sorunlu’ya dönüştü.
Bir önemli durum ise yabancılardan yapılacak olan borçlanma faizinde oluştu. Ciddi şekilde yükseldi. Gösterge faizi yüzde 37,09’dan yüzde 44,60’a yükseldi. Bu durumun Hazine’nin borçlanma maliyetini 7,51 puan arttırmasına yol açtığı hesap ediliyor.
Türkiye’nin risk primindeki (CDS) yükselişe ne demeli. CDS priminin 250 baz puandan 328 baz puana çıktı. Bu da dış borçlanma maliyetlerini artırdı, artırmaya da devam edecek.
Merkez Bankası kuru kontrol altında tutmak için piyasaya 25 milyar dolar arası söylenen döviz satışı yapmak zorunda kaldı. Böylece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dile getirdiği Merkez Bankası’nın 165 milyar dolar rezervinden yaklaşık 25 milyar dolarlık bir azalma yaşandı. Merkez Bankası, rezervlerdeki erimeyi ve risk primindeki yükselişi frenlemek için olağan dışı toplantılar yaparak faiz koridorunu genişletmek zorunda kaldı. Gecelik borç verme faizini yüzde 44’ten yüzde 46’ya yükseltti.
Borsada daha ilk haftada bankacılık sektörünün hisselerinde yüzde 9’lar seviyesinde düşüşler oldu. Bu da sektörün toplamda yüzde 25 civarında değer kaybına uğraması anlamına geldi.
Şimdi önümüzdeki günlerde uzun bir süredir Türkiye ekonomisini ‘yatırım yapılması riskli ülke’ notuna getirmek için fırsat kollayan, böylece daha yüksek oranlar üzerinden para satma fırsatçılığı için el ovuşturan kredi derecelendirme kuruluşlarının kararları gelecek.
Söyleyin, ekonomide yaşananlar burada kalır mı?