Ekonomide yaşanan sıkıntılar her geçen gün artarken, Aile ve Sosyal Hizmet Bakanlığı’nın son verilerine göre 4.5 milyon haneye sosyal yardım yapılıyor. Bu da iki çocuklu bir ailede 18 milyon insanın sosyal yardıma muhtaç hale geldiğini ortaya koyuyor. Söz konusu bu yardımlar haneye giren gelirin asgari ücretin 3’te birinden az olması şartıyla veriliyor. Yani 7 bin liranın altında aylık geliri olan ailelere sosyal yardım dağıtılıyor.

Ayrıca 16 milyonun üzerinde emekli kesimi var. Bunların da yaklaşık 3,8 milyonu 14 bin 469 lira olarak bilinen en düşük emekli aylığını alıyor.

Böylece en düşük emekli aylığı alanlar ile Aile Bakanlığı’ndan yardım alanların sayısının toplamı 21,5 milyona çıkıyor.

Bu veriler de bize ‘yaşamak adına geçinmek’ için pazar yerlerinde akşam saat 18’den sonra kalan meyve-sebzeleri almaya çalışanların sayısını da toplam nüfusun yaklaşık yüzde 25’inin geçim sıkıntısı içerisinde olduğunu gösteriyor.

Yoksulluğumuz her geçen gün öyle bir artıyor ki; somun ekmeği lavaşa sararak tüketme noktasına gelindi. Mesela içerisinde bulunduğumuz Ramazan ayında bile insanlar akşam yemeği masrafını belediyelerin verdiği iftar sofraları ile gidermeye çalışıyor. Diyarbakır’da 3 bin kişiye verilen iftar sofrasının manzarası insanın içini burkuyor. Benzer manzaralar ülkenin hemen her yerinde gözlenebilir hale geldi.

Yoksulluğun boyutunun bu kadar gözümüze batmasının nedeni de yukarıda sayısını verdiğim 21,5 milyon gibi büyüklükteki insan kitlesinin artık sokağa taşmasından dolayı.

Yoksullaşan insanımızın gıda tüketimlerinin de ne boyutta olduğuna bir başka örnek verelim.

TL’nin en büyük banknotu olan 200 lira ile artık markete gidildiğinde ne et ne peynir ne de zeytinyağı almak mümkün değil. 2009 yılında hayatımıza giren 200 TL, geride kalan 15 yıldaki yüksek enflasyon ortamında satın alma gücünü büyük oranda kaybetti ve pula döndü. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre Ocak 2009-Nisan 2024 tarihleri arasında tüketici enflasyonu yüzde 1.271 oldu. Yani 2009’daki 200 TL satın alma gücü bakımından artık 2.743 TL’ye karşılık geliyor. Bugün 200 TL ile birikim yapılamadığı gibi karın doyurabilmek de artık mümkün değil.

2009’un Ocak ayında 45 litrelik bir arabanın deposu 126 lira 45 kuruşa doluyordu, 73 lira 55 kuruş ise vatandaşın cebinde kalıyordu. Ancak 15 yılda benzinin litresinin 2.81 TL’den 42.64 TL’ye ulaşması ile en büyük banknot artık 4.6 litre benzin almaya yetiyor.

2009’da en büyük banknot ile kilogram fiyatı 16 TL olan dana etinden 12.5 kilogram alınabiliyordu. Ancak et fiyatlarının 600 TL’ye dayanmasıyla artık yarım kilogram et bile alınamıyor. Kuzu etinin fiyatı ise 15 yılda 13.9 liradan 702 liraya ulaştı.

Zeytinyağının litre fiyatı ise aynı dönemde 11.1 liradan 394 TL’ye yükseldi. Beyaz peynirin kilogram fiyatı 2009’da 10.8 TL iken bugün 567 TL’ye çıktı. Adedi 24 kuruş olan yumurta bugün 5.49 TL’ye, litresi 1.8 TL olan sütün litre fiyatı da 40 liraya ulaştı. Domatesin kilogram fiyatı 1.6 TL’den 39 TL’ye, patatesin ise 75 kuruştan 35 TL’ye yükseldi. Zeytinin kilogram fiyatı da 8.9 TL iken 15 yılın sonunda 312 TL’ye, herkesin sofrasında olan 200 gram ekmeğin fiyatı da 40 kuruştan 10 TL’ya yükseldi. Çayın kilogram fiyatı da 11 TL’den 147 TL’ye ulaştı.

Nüfusun 4’te birini oluşturan insanımızın ‘somun ekmeği lavaşa sararak’ tüketme noktasına geldiğini kim ne zaman görecek?