Önceki yazılarımızda muhalefetin sahip olduğu en büyük avantajın ekonomidemi kötüye gidiş olduğunu söylemiş...
AKP'li bir eski milletvekili ve yazarın, 'AKP'nin en büyük rakibi ekonomi' dediğini hatırlatmıştık...
Muhalefet de bütün gücüyle bu avantajı kullanmaya çalışıyor; ancak 'Altılı Masa' ya da Millet İttifakı içinde ekonomik politikaların temelden sorgulanması konusunda bir girişim yok. Bu durumda ekonomi konusundaki tüm eleştiriler hayat pahalılığı, yolsuzluklar, kayırmalar gibi hangi ekonomik sistem uygulanırsa uygulansın olmaması gereken bir takım bozuklukların eleştirisi ile sınırlı kalıyor. Kemal Kılıçdaroğlu'nun son yurt gezilerini yakından takip eden gazeteci Rıdvan Akar, izlenimlerini aktardığı bir yazısında, 'Kılıçdaroğlu 'yüksek siyaset' diyebileceğimiz, demokrasi, insan hakları, uluslararası ilişkiler vb. konuları gezilerinde bir tema olarak işlemiyordu. Varsa yoksa yoksulluk, işsizlik, pahalılık gibi sokaktaki yurttaşın en acil sorunlarına dönük mesajlar vermeyi tercih ediyordu.' ifadesini kullandı.
***
Muhalefet partileri içinde günümüzde tüm dünyada çökmeye başlamış olan ABD patentli 'neo-liberal' politikalar genelde kabul görüyor...
Bu politikaları sorgulamaya açık partiler genelde sözünü ettiğimiz ittifaklar içinde yer almayan sol partilerle sınırlı kalıyor...
Millet İttifakı ya da 'Altılı Masa' içinde yer alan partiler içinde bu yönde bir sorgulamaya açık tek parti CHP. O da yakın zamana kadar genel 'liberal' çizgiden sapmıyordu, ancak son dönemde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ilk kez bu politikaları şu sözlerle eleştirdi: ''Ben neoliberalizme karşıyım. 'Bırakın halkı sömüren sömürsün, piyasa kendi dengesini bulur' söylemine karşıyım. Türkiye'de toplumun belleğine yerleştirilen bu anlayış iktidar destekli sömürme ve köleleştirmeye dönüştü.''.
***
Kılıçdaroğlu'nun bu sözleri son derece doğru; ancak ancak bırakın 'Altılı İttifak içindeki partileri (bunlar içinde yakın zamana kadar AKP'nin ekonomi politikalarını yürüten Ali Babacan'ın kurduğu DEVA partisi de var) CHP içinde bile Kılıçdaroğlu'nun eleştirdiği neo-liberal politikaları 'tek doğru' olarak savunan bir çok 'etkili ve yetkili' kişi bulunuyor...
Muhalefet saflarında genel kanı, bugünkü krizin nedeninin neo-liberal 'genel doğrular'dan sapma olduğu yönünde...
Ancak muhalefet bir şeyi unutuyor: 2000'li yılların başlarında DSP liderliğindeki koalisyon hükümeti tarafından Dünya Bankası, IMF ve bu kurumlar tarafından 'dengesi bozulan' ekonomiyi yönetmesi için gönderilen Kemal Derviş tarafından uygulanan neo-liberal 'klasık reçeteler' ülke tarihinin en büyük krizi olan 2001 krizine yol açmıştı!
***
AKP'nin ve Tayyip Erdoğan'ın yükselişi, o krizin yol açtığı sosyal çalkantı ortamında IMF politikalarına karşı yürüttükleri propaganda ile birlikte gerçekleşti... Gerçi AKP, kendi döneminde bu politikaları uygulamaya devam etti ve bugünkü olumsuz durumun kökeninde de o politikalar yatıyor, ama AKP, özellikle iktidarının ilk yıllarında dünyadaki 'likidite bolluğunun' da etkisiyle uyguladığı 'düşük faiz, ucuz kredi' politikası ve Ecevit-Derviş döneminde 'sıfırlanmış' ürün prim desteklerinin yeniden yürürlüğe konulması sayesinde iktidarını günümüze kadar sürdürebildi...
Günümüzde bu politikanın çökmesi, 'dış kaynak'ların tıkanması ve o günlerde borçlanma yoluyla bolca elde edilen kaynakların üretim amacıyla kullanılmamasından kaynaklanıyor. Dolayısıyla muhalefetin önünde AKP'nin o gün uyguladığı politikaları günümüzde sürdürme şansı bulunmuyor. Klasik neo-liberal politikalar da 'kemer sıkma'yı yani krizin yükünü zaten boğazına kadar batmış alt ve orta sınıfların sırtına yüklemeyi öngördüğü için açıkça savunulamıyor. Bu koşullarda muhalefet, yukarıda Akar'ın da belirttiği gibi 'Varsa yoksa yoksulluk, işsizlik, pahalılık gibi sokaktaki yurttaşın en acil sorunlarına dönük mesajlar vermeyi tercih ediyor' ve mevcut iktidarın gitmesiyle her şeyin düzeleceği genel propagandası ile yetinmek zorunda kalıyor...
Kısacası, muhalefetin en büyük avantajı olan ekonomi, aynı zamanda onun en büyük dezavantajını da oluşturuyor.
***
İşin ilginci, aslında AKP'nin en zayıf noktalarından birini oluşturan dış politika konusunda da muhalefet benzer bir çıkmazla karşı karşıya...
Gelecek yazımızda bu konu üzerinde duracağız.
(Devam edecek)