Umursamazlığın insanı rahatlatan bir tarafı var ama Türkiye'nin acı gerçekleri öylesine çok ve her taraftan öyle kuşatıyor ki, kahrolmamak, aldırış etmemek mümkün değil. Bütçe görüşmeleri sırasında Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer'in kendince icraatın içinden yaklaşımıyla böbürlenerek anlattığı kimi rakamları okuyunca, genç, dinamik bir nüfusun çarpık eğitim sistemiyle nasıl da heba edildiğini fark etmemek imkansız…

'Şecaat arz ederken sirkatin söyler' atasözünü hatırlatırcasına Bakan Özer, Mesleki Eğitim Merkezleri'ne (MESEM) kayıtlı olan öğrenci sayısının 10 aylık bir süreç içerisinde 159 binden 910 bine ulaşması ile övünüyor. Düşünün, 2022 yılının sadece 10 ayında 751 bin öğrenci, örgün eğitimin dışına çıkmış ve çocuk işçi olmuş. Çocuk işçi diyorum çünkü, 4 gün çalışma hayatı içinde yer alan bir gün okula giden öğrenci fiili olarak eğitimin dışına çıkmış demektir. Bakan Özer, işte bunu bir başarı olarak takdim ediyor ve nitelikli işgücünün yetiştirilmek istendiğini söylüyor.

İmalat sanayi kapsamına giren işyerleri de vardır ama Millî Eğitim Bakanlığı ile A-101 zincir marketleri arasında imzalanan ve 'sektör çalışanlarının mesleki eğitim merkezleri (MESEM) aracılığıyla eğitim öğretim sürecine dahil olması ile mesleki eğitim ve istihdam süreçlerini yaşama geçirmek' amacını taşıyan protokol; 'nitelikli işgücünü markette mi yetiştireceksiniz?' sorusunu da sorduruyor.

Millî Eğitim Bakanlığı'nın kamuoyuna duyurduğu bu protokol, düpedüz çocuk işçiliğinin teşvik edilmesi anlamına geliyor. Çünkü çocuklar, haftanın 4 gününü bu zincir marketlerde, bir gününü ise okulda geçirecekler; bunun karşılığında asgari ücretin bir bölümü kendilerine ücret olarak ödenecek. Yani, bu market, ancak asgari ücret ödeyerek çalıştıracağı bir elemanın yerine çok daha az maliyetli bir öğrenciyi devlet politikası ile hem de yasal biçimde çalıştırmış olacak. İster bir market olsun isterse imalat sanayi kapsamına giren bir işyeri olsun çalışma şartlarının vahşiliği konusunda az çok bilgi sahibiyiz. Çok sayıda çocuğun düşük ücretlerle işgücü piyasasına girmesine neden olan bu politikanın nesi savunulur anlamak mümkün değil ama Türkiye'de normal olan bir şey kalmadı.

Eğitim-Sen'in raporları, çocuk işçilerin, sömürü çarkının içine nasıl hızlı bir biçimde entegre edildiğini gösteriyor. Rapora göre, 2011-2012 eğitim-öğretim yılında Türkiye'de sadece 45 özel meslek lisesi varken, kamu kaynaklarıyla yapılan doğrudan destek ve teşviklerle okul sayısı 10 kattan fazla arttı. Özel meslek liselerine giden öğrencilerin sayısındaki artış da 15 kattan fazla…

Bir tuhaflık yok mu bu artışlarda… Biliyoruz ki, dersleri kötü, üniversiteyi kazanmaktan ümidini kesen ya da üniversiteyi bitirse bile iş bulacağı konusunda emin olamayan öğrenciler, eğitimlerini devam ettirme yanlısı değiller; ya da çocuklar ailelerine katkı amaçlı olarak da eğitimlerini yarıda bırakabiliyorlar. Bu durum, lise düzeyindeki eğitimin artık hiçbir beklentiyi karşılamadığı anlamına geliyor. Çünkü, bir başka gösterge daha var ki, o da herhangi bir nedenle lise eğitimini yarıda bırakıp açık liseye geçiş yapanların sayısının da hızla artıyor olması… Bakan Özer, açık lise öğrenci sayısını 1 milyon 112 bin olarak açıklıyor. Açık lise uygulamasında öğrenci hiç okula gitmiyor ve dersleri dışarıdan veriyor.

Anlayacağınız, memlekette her şey gibi eğitim de çökmüş durumda; hatta sistemdeki çöküşün en ağır tahribat yarattığı alan eğitim…

Yazık, gerçekten yazık bu gençlere ve ülkeye...