Türkiye, çok acayip zamanlardan geçiyor. Kişisel kanaatime göre şu son yıllarda yaşadığımız ağır buhranın benzerini Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bulamazsınız, olsa olsa Osmanlı’nın coğrafi keşifler sonrasında önemli ticaret güzergahlarını kaybettiği, dinsel taassubun, yobazlığın her yere sirayet ettiği, rasathanenin dini gerekçelerle yıkıldığı dolayısıyla ülkenin çağın gerisinde kaldığı, halkın ağır vergi yükü altında inim inim inlediği, toplumsal huzursuzluğun had safhaya ulaştığı 16’ncı yüzyıla benzetebilirsiniz. Büyük bölümü Kanuni Sultan Süleyman’ın padişahlığı dönemine denk gelen 16’ncı yüzyıl aynı zamanda Celalilikle anılır.
Biz, bir savaş yaşamadık, iklim krizinin etkilerini hissetmekle beraber büyük kıtlık dönemlerinden de geçmedik. Ama 70 milyon insan, hepi topu 10 milyonu bulan bir zümrenin lüks ve şatafat içinde yaşaması için adeta köle haline getirildi.
Hayat şartları o kadar zorlaştı ki, kimse memnun değil, gelecekten kaygılı; düzeleceğine dair umut da yok. Üretici de tüketici de alıcı da satıcı da umarsızca çırpınıyor ve romanlara geçecek bir yaşam mücadelesi veriyor.
Yetiştirdiği ürünün kilosu ile bir sakız dahi alamayan çiftçiler eylemlerini sürdürürken bir yandan da kendi çözümlerini üretmenin gayreti içerisinde. Adeta çırpınıyor.
Son zamanlarda sosyal medyaya düşen paylaşımlarda dikkatimi çeken bir durum var. O da tarlada satış. İşçilik maliyetlerini karşılayamadıkları için ürünlerini toplatamayan, aracıların neredeyse yok pahasına almak istediği ürünlerini hiç değilse masraflarını kurtaracak şekilde satmak isteyen üreticiler, halka “gelin, toplayın, market fiyatının yarı fiyatına alın” çağrılı videolar çekiyorlar. Önce bir karpuzcu yaptı bunu; sonra Bolu’daki Kabaca çiftliği.
Kabaca Çiftliği’nin “Kendi bamyanı kendin topla” çağrısında işçilik maliyetlerine dikkat çekiliyor. Videoda şöyle deniliyor:
“İşçi maliyetlerinden dolayı bamyayı toplayamıyoruz, söktürmeyi düşündük; fakat ortada büyük bir emek var, bu yüzden kıyamadık, biz de kendin topla al diye düşündük, yarından itibaren kovanızı ve eldiveninizi getirerek kendi bamyanızı yarı fiyatına toplayabilirsiniz?”
Görünen o ki, uygulama giderek yayılacak. Paylaşımın altına yapılan yorumlara bakılırsa, Kabaca çiftliği hücuma uğrayabilir.
Aslında kendi meyveni/sebzeni kendin topla türündeki uygulamalar, yani tarlada satış Avrupa ülkelerinde hayli yaygın. Türkiye’de de çok olmamakla birlikte özellikle organik ürün mitosunun peşine takılmış insanların kimi çiftliklerinde örneklerine rastlanıyor. Ama sayıları bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az.
Bizde ortaya çıkan durum, keyif alınacak bir işten ziyade çarpık ekonomik sistemin sonucu olduğundan can yakıcı ve ağır ekonomik bunalımın işareti. Çünkü kendi sebzeni kendin topla uygulaması ile üretici için, işçi çalıştırma zorunluluğu ortadan kalktığı gibi depolama, nakliye gibi maliyetlerden de kurtuluyor. Koşulların zorluğuna karşı çaresizliğin ifadesi olarak yorumlanabilecek bir çıkış yolu.
Üreticiler, nakliye maliyetlerini azaltmak için de kendilerince bir çözüm bulmuş gibiler. Örneğin, Malatya’daki kayısı yetiştiricileri, büyükşehirlere ürünlerini yolcu otobüsleriyle gönderiyorlar artık. Bizzat tanıdığım bir üretici, “Bu yıl, kamyon tutamadık, otobüs kargolarıyla ürün yolladık” demektedir.
Memleket, tam anlamıyla sahipsiz...