Önceki yazımızda Trump’ın “Suriye’de Esad rejiminin devrilmesinin arkasında Türkiye var. Erdoğan çok zeki biri. Bunu binlerce yıldır istiyordu ve başardı” sözlerini yorumlamış ve bunun Türkiye’yi “sırt sıvazlayarak” vekalet savaşlarına yönlendirmeyi amaçlayan bir övgü olduğunu söylemiştik...

Trump’ın İsrail’in halen Suriye’de yürüttüğü işgal harekatını gizlemeyi amaçlayan iddiasının aksine Türkiye, Suriye savaşının birinci aşamasında desteklediği muhalefeti iktidara getirme, ikinci aşamasında (yani Rusya ile uzlaşarak “denge politikası” izlediği dönemde) ise kendi politikasına yakın muhalefet güçleri ile Esad rejimini uzlaştırma politikası izlemiştir...

Kaldı ki bu politika, Suriye savaşı öncesinde de izlenen bir politika idi.

***

TSK’nın Suriye topraklarındaki operasyonlarının hedefi ise “binlerce yıllık emelleri gerçekleştirmek” değil Suriye’de ABD’nin kanatları altında ileride Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit edecek olan federal bir devlet yaratmak hevesindeki PKK/PYD güçlerini engellemek olmuştur...

Türkiye’nin “binlerce yıldır” Suriye üzerinde emeller taşıdığı iddiası da “laf-ı güzaf”tır...

Suriye zaten Birinci Dünya Savaşı sonunda kopuncaya kadar Osmanlı devletinin bir parçasıydı. Daha sonra ise bağımsız bir devlet olmuştur ve Türkiye Cumhuriyeti dış politikası hiçbir zaman Suriye devletini ilhak gibi bir amaç gütmemiştir.

***

Nitekim...

ABD tarafından eğitilen ve donatılan HTŞ güçlerinin son operasyonu başlattığı günlerde bile, Türkiye bu güçlerin Şam’a  girip rejimi devirecekleri belli olana kadar ihtiyatlı bir politika izlemiş, harekatın hemen öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan Beşar Esad ile görüşmeye ve onu SMO’nun çekirdeğini oluşturduğu güçler ile uzlaştırmaya çalışmıştır...

Esad rejiminin devrilmesinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB Komisyonu başkanı Von der Leyen ile yaptığı görüşme sonrasında yapılan açıklamada da “Suriye'nin egemenliği ile toprak bütünlüğünün muhafazası başta olmak üzere katılımcı bir idarenin tesisi konusunda hemfikir olduğumuzu gördük" ifadesi kullanılmıştır...

Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi tarafından yayınlanan açıklamasında da Trump'ın Suriye lideri Beşar Esad'ın devrilmesinin Türkiye tarafından "dostça olmayan bir ele geçirme" olduğu iddiası yalanlanmıştır...

Söz konusu duyuruda şu ifadeler yer almıştır:

“Trump, bu hafta başında düzenlediği bir basın toplantısında Ankara'yı övüyor gibi görünen açıklamalarda bulunarak Türkiye'nin ‘çok akıllı’ olduğunu ve Suriye'de ‘çok fazla can kaybı olmadan dostça olmayan bir ele geçirme’ gerçekleştirdiğini söyledi. Çarşamba günü yayınlanan bir El Cezire röportajında Türk Dışişleri Bakanı Türkiye'nin en son istediği şeyin Suriye'nin nihai kontrolüne sahip bölgesel güç olarak görülmek olduğunu belirtti.”

***

Şunu da ekleyelim:

Türkiye’nin “sırt sıvazlama” yöntemiyle yayılmacı politikalara teşvik edilmesi yeni bir şey değildir. Önceki yazımızda ABD ve İsrailli “stratejistlerin” yazdıkları kitaplar ve verdikleri konferanslarla nasıl Türkiye’yi ABD ve Batı Avrupa adına bir “vekalet savaşı”na itmeye çalıştıklarını göstermiştik...

Türkiye’yi Ukrayna’ya çevirmeyi amaçlayan bu hayallerin “pompalandığı” dönemde NATO manevraları sırasında hazırlanan bölge haritalarında ise Türkiye, Güneydoğusunda kurulan bir devlet nedeniyle küçülmüş bir ülke olarak gösterilmekteydi.

***

Bu politikanın son örneklerinden biri de İtalyan Strateji dergisi Limes’te (LIMES, Rivista Italiana di Geopolitica) yer almıştır...

Dergide yer alan "Türkiye'nin Suriye zaferinin bilinmeyenleri" başlıklı haberde, HTŞ’nin ilerleyişi için

"Ankara sonunda Suriye savaşını kazandı. Şam'ın düşüşü ‘Türkiye Yüzyılı’nın başlangıcına işaret ediyor. Gizli servisler ve Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından eğitilen ve beyni yıkanan milisler Emevi başkentine doğru ilerliyor.” ifadesi kullanılmıştır...

Haber de yer alan "2053 Türkiye Birleşik Devletleri" başlıklı bir haritada ise Türkiye, “ilhak edilmiş bölgeler”, “konfederasyon devletleri”, “uydu devletler”, “Kuzey Kıbrıs”, “ilhak edilmiş adalar”dan oluşan bir “konfederasyon”, daha doğrusu bir “konglomera” olarak gösterilmiş, ama ne hikmetse (Herhalde Türkiye’yi “ürkütmemek” için) “Kürdistan”dan hiç söz edilmemiştir..

İşin traji-komik yanı Rodos ve Oniki Adalar”ın da bu “konfederasyon”un parçaları arasında gösterilmiş olmasıdır. Hatırlanacağı üzere Rodos ve Oniki Adalar İtalya ile yapılan Trablusgarp savaşı sonrasında 1912 yılında “geçici olarak” İtalyanlar tarafından işgal edilmiş, ancak savaş bitince Türkiye’ye geri verilmemişti. Daha sonra 1947 yılında, yani ABD’nin Batı dünyasına hakim olduğu dönemde yapılan Paris Barış Anlaşması ile bu adalar Yunanistan’a devredilmişti!..

Şimdi ise Türkiye’nin sırtı sıvazlanarak “Hele Rusya’ya karşı bir vekalet savaşına girin, Oniki adalar ve Rodos’u da size veririz” denilmektedir!

***

Burada, Osmanlı İmparatorluğu dağılırken bu ülkenin parçalanmasına katılan ülkelerden birinin de İtalya olduğunu hatırlatalım...

2053 yılında “Türkiye Birleşik Devletleri”ni bir dünya gücü olarak gösteren İtalya, halen Türkiye’nin bölünmesini hedefleyen PKK’nin en büyük destekçilerinden biridir. Apo’ya Suriye’den çıkarıldıktan sonra yataklık yapan, Akdeniz’de Yunanistan’ın yayılmacı politikalarına destek vermesiyle tanınan bu ülke Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığını bile kabul etmemekte, bu devleti AB üyesi Kıbrıs Rum Devletinin bir parçası olarak görmektedir...

Bir gerçeği de unutmayalım: Adı ister ABD, ister Almanya, isterse İtalya olsun emperyalist ülkelerin ezeli politikası bizim gibi ülkeleri büyütmek değil bölerek yönetmektir!