Önceki yazımızda Trump’ın Suriye’deki duruma ilişkin yaptığı değerlendirmede “Bu işin arkasında Türkiye var” dedikten sonra işi Türkiye’nin bölgedeki “emellerine” getirmesini yorumlamış...

“Binlerce yıldır orayı istiyorlardı ve aldılar” dedikten sonra "Askerlerimizin öldürülmesini istemiyorum. Böyle bir şeyin artık olacağını sanmıyorum çünkü bir taraf artık yok" ifadesini kullanmasına dikkat çekmiştik.

***

Trump’ın yaptığı şeyin adını “kurnazlık”tır...

Trump, daha başkanlık koltuğuna oturmadan önce  “sen şöyle büyüksün, böyle büyüksün” sözleriyle Türkiye’yi vekalet savaşlarına sürmeye hazırlanmakta...

Bu amacını da sözlerinin ikinci bölümünde “Askerlerimizin öldürülmesini istemiyorum” sözleriyle açığa vurmaktadır.

***

Bu politika yalnızca Trump’a özgü bir politika değildir...

Doğrudan savaşmak zorunda kaldıkları zamanlarda bile emperyalist devletler sömürge veya bağımlı ülkelerin halklarından asker devşirerek bu politikayı uygulamışlardır...

1970’li yıllarda Vietnam’da, ardından 2000’li yılların başlarında Irak’ta büyük kayıplar veren ABD bu kayıpların kendi ülkesinde yarattığı büyük tepkiler üzerine “vekalet savaşları” adı verilen savaş türünü ortaya çıkarmıştır.

***

Bu tür savaşın en açık örneklerinden biri günümüzde Ukrayna’da yaşanmaktadır...

Rusya ile doğrudan savaşın kendisine de zarar verecek nükleer bir savaşa dönüşmesinden çekinen ABD, Rusya’yı çevreleyerek tekrar kendine bağımlı hale getirme politikasını bir “Soros darbesi” ile iktidara getirdiği Zelensky iktidarına havale etmiştir...

Rusya “önleyici bir hamle” ile bu olayı Ukrayna’ya yönelik bir savaşa çevirince ABD ve Batılı ortakları bu kez “Silah ve para bizden askerler sizden” politikasını devreye sokmuş, bu ülkenin bir yıkıntı haline gelmesine yol açmışlardır.

***

Bu olayların iç yüzünü anlayabilmek için zaman zaman kendilerini “fütürolog” (gelecek bilimci) olarak da adlandıran strateji uzmanlarının ve onlar tarafından oluşturulan kuruluşların öngörülerine bir göz atmakta yarar var...

Çünkü bu tür stratejistler aynı zamanda hizmetinde oldukları devletlerin istihbarat kuruluşlarına da yol gösteriyorlar...

ABD’nin “Gölge CIA” olarak da adlandırılan “Stratfor” adlı “jeopolitik entelijans” kuruluşu bu tür kuruluşlardan biri... Stratfor’un kurucusu George Friedman halen “Geopolitical Futures” (Jeopolitik Gelecekler”) adlı kuruluşun başkanlığını yapıyor.

***

Friedman, 2009 yılında, yani Arap Baharı operasyonunun başlamasından hemen önce yaptığı bir analizde 2008’de patlak veren küresel krizden güçlenerek çıkacak olan Türkiye'nin 21. yüzyılda dünyada ilk on ekonomi içinde yer alacağını ve bölgesinin en büyük ekonomisi haline geleceğini, Avrupa, Orta Doğu, Kafkaslar ve Kuzey Afrika'ya açılan kapı olarak “bölge ekonomisinin motoru” olacağını iddia etmişti!..

Friedman’a göre Türkiye bu süreçte yalnızca ekonomik olarak büyümekle kalmayacak, 2020'lerde yaşanacak “Yeni Soğuk Savaş” sonunda Rusya dağılınca Osmanlı İmparatorluğu gibi bölgesel bir güç haline gelerek nüfuz alanını, kuzeyde Rusya ve diğer eski Sovyetler Birliği ülkelerine, güneyde ise parçalanmış Arap dünyasına kadar uzatacaktı...

Türk nüfuz alanının dışında kalacak tek ülke İsrail olacak; İsrail ve Türkiye bölgede birlikte hüküm süreceklerdi.

***

Peki, ABD ne olacaktı?..

Eski gücü kalmayan ABD Türkiye ve İsrail’e destek olmakla yetinecekti!..

O zamanlar Friedman’ın söyledikleri “Yeni Osmanlıcılık” hayali peşinde koşanların çok hoşuna gitmiş, kendisi Türkiye’ye davet edilmiş ve konferanslar vermişti.

***

Arap Baharı operasyonlarında sıra Suriye’ye gelince, bu kez  Friedman’ın yetiştirdiği bir başka “fütürolog”, İsrail devletinin dış politika danışmanı Prof. David Passig devreye girecekti. 2010 yılında “2050, Ortadoğu’nun Geleceği” başlıklı bir kitap yazan Passig, Friedman’ın tezlerinden yola çıkarak Ortadoğu’da Müslüman ülkelere dayanarak güçlenecek olan Türkiye’nin 2020 yılında Rusya ile savaşa gireceğini, Rusya’nın çökmesinin ardından etki alanını Ortadoğu’dan Pasifik’e kadar genişleteceğini iddia etmişti.

***

Bu senaryoların hepsinde Türkiye ön cephede savaşıyor, büyük başarılar kazanıyor, ABD ve NATO ise Türkiye’ye yardım ediyordu...

Ne var ki, Suriye savaşının ilk aşamasında  “uçak düşürme” olayı gündeme gelip Türkiye ile Rusya karşı karşıya gelince NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg bir kenara çekilmiş, “Rusya ve Türkiye arasındaki gerilim tırmanırsa NATO’nun pozisyonu nasıl olacak?" sorusuna "benzer birtakım durumlardan kaçınmak ve engellemek için mekanizmalar üzerine çalışılması gerektiğini düşünüyoruz.” cevabını vermekle yetinmişti...

İşin ilginci 2014 yılında Rusya’nın müdahalesi sonucu Suriye’de işler sarpa sarınca Arap Baharı’nı başlatan Obama’nın başkan yardımcısı Biden, IŞİD’i destekleme suçunu Türkiye’nin üzerine yıkmaya çalışmıştı. Bunun üzerine başbakan Erdoğan, “eğer Biden, bu tür ifadeler kullandıysa, benim için tarih olmuştur” ifadesini kullanmıştı. Daha sonra Trump iktidara gelince “Bu IŞİD’i Obama ve (Hillary) Clinton kurdu” sözleriyle gerçek suçluyu ifşa etmiş, böylece ABD’nin iki yüzlü tutumu bizzat ABD başkanı tarafından açığa çıkarılmıştı!
(Devam edecek)