Türkiye’nin akıl tutulması içinde olan bir kesimi, günlerdir fetih çılgınlığı yaşıyor. Merkez medyanın manşetlerinde Halep kahramanlıkları anlatılırken, bu bölgedeki mevzi kazanımları göçmen sorununun çözümü için de çare olarak sunuluyor.

2011 yılında, 100 bini aşmayacağı söylenen göçmenlerin sayısı tahminlerin çok ötesine geçti ve milyonlarla ifade edilir oldu. Bugün resmi rakamlara göre 3 milyon civarında göçmen var ama kimse bu resmi veriye inanmıyor ve rakamın 5-6 milyonu bulduğu düşünülüyor.

Nitekim AKP yanlısı gazetelerin manşetleri “Halep’e dönüş” manşetleri atıyor. Kuşkusuz ki gidenler vardır ama büyük bir akın olduğunu söylemek için biraz erken.

Akşamları evlere şenlik görüntülerin oluştuğu televizyon ekranlarında ise leblebi dağıtır gibi plaka dağıtılıyor. Ancak bir sohbet ortamında söylenebilecek türden fanteziler, analiz kisvesi altında aktarılırken oluşan gayri ciddi tutum ibretlik. Örneğin Cem Küçük ekranda Halep’e 82 plaka verirken hızını alamayıp Mekke, Medine’ye kadar iniyor ve “83 Şam, 84 Kudüs, 85 Mekke, 86 Medine, 87 Kahire” diyor.

Eline çubuk alıp ekranlara koşanlar, haritalar üzerinde geziniyor; zevkten dört köşe olmuş vaziyette kendilerine yer beğeniyor ve hamaset yüklü konuşmalarla gerçekleri perdeleyip kamuoyunun duygularına hitap ediyorlar. Ülke gerçekleri dikkate alınarak değil de ideolojik gözlüklerle sonucu kestirilemeyen veya nereye varacağı açıkça belli olan yollara sapılıyor.

Bildiğiniz gibi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli 82 plakayı Kerkük’e, 83 plakayı da Musul’a vermişti. Şimdi, bir plaka değişikliği oldu, 82 plakayı Halep aldı! Halep kalesine çekilen Türk bayrağına bakan Bahçeli,TBMM Grup toplantısında  “Halep iliklerine kadar Türk ve Müslümandır. Bunu Halep Kalesi’ne çekilen Türk bayrağı söylüyor” dedi ve ekledi: “Tarih tekerrür edecek, reklam arası son bulacak, coğrafya yeni baştan aslında dönecek.”

Bahçeli’nin İslamcı siyasetin Cumhuriyet için kullandığı “reklam arası” ifadesini kullanması ilginç tabi ki. Bu söylem ve daha başkaca örnekler, Türk milliyetçiliğinin, Siyasal İslamcıların zihin dünyalarında parlayan ve 2011 yılından beri uygulamaya konulmaya çalışılan NeoOsmanlıcı politikalara tamamen entegre olduğunu gösterir.

NeoOsmanlıcı siyasetin bugünkü şartlarda karşılığı, BOP projesine hayat kazandırmaktan başka bir anlam taşımıyor. ABD’nin İsrail’in güvenliği ile enerji kaynaklarının kontrolü için Ortadoğu ve Afrika’da 22 ülkenin sınırlarının değiştirilmesine dair planı ile Türkiye’yi yöneten kadronun Osmanlı sınırlarına dönme arzusu çakışıyor. Suriye’de olan bu.  

İktidara yakın düşünce kuruluşları, gazeteciler, akademisyenler, Suriye’den Libya’ya, Halep’ten Mekke’ye Medine’ye kadar olan coğrafya için “400 yıl biz yönettik, bu topraklar bizim” yaklaşımı içindeler. Mezhepçilik motivasyonuyla Suriye’nin içişlerine karışmak da, Libya’daki, Sudan’daki çatışmalara taraf olmak da hep bu siyasetin gereği. Bu çevre için bir nizam-ı alem ülküsünden bahsetmek mümkün...  

Ama şu soru ister istemez aklımıza da gelmiyor değil.

Madem ki, bir coğrafyayı geçmişte 300-400 yıl yönetmek günümüzde o bölgelere müdahale etme hakkını veriyorsa Balkanlar da bir Osmanlı coğrafyası değil midir?
Ortadoğu ve Afrika ülkeleri sözkonusu olduğunda kurduğunuz Neo Osmanlı hülyaları neden Yunanistan, Karadağ, Kosova için geçerli değil?