Son yazımızda BRICS’in durumunu “iki kutuplu dünya” döneminde karşıt kutuplar arasındaki çelişkilerden yararlanarak hareket alanını genişletmek isteyen “Bağımsız Ülkeler Topluluğu”nun oluşturduğu “bloksuzluk hareketine” benzetmiş...

O dönemde kendilerini “bağlantısız ülkeler” olarak adlandıran yüzün üzerinde ülkenin bir araya gelerek siyasal ve ekonomik hareket alanlarını genişletmek istediklerini, bu ülkelerin kendilerini yeni sömürge olarak tutmak isteyen “eski efendileri” karşısında yer alan “sosyalist ülkeler”e yakınlık duyduklarını söylemiştik...

Yazımızı, “Ne var ki, ‘tek kutuplu’ dünyada ABD’nin ‘küresel efendi’ haline gelmesinden sonra bu çabalar anlamını yitirdi” diyerek noktalamıştık.

***

BRICS’in oluşumunda siyasal amaçların ikinci plana atılarak ekonomik yararların ön plana çıkarıldığı bir gerçektir...

BRICS, hiçbir üyesine Batılı ülkelerin ve onların ekonomik programlarını yürütme araçları olan Dünya Bankası ve IMF’nin dayattığı türden ekonomik ve siyasal programlar dayatmamaktadır. Bu nedenle aralarında yıllardır devam eden önemli sorunlar bulunan ülkeler -örneğin Çin ve Hindistan- ekonomik işbirliği içinde bu birliğin temelini birlikte atabilmişlerdir...

Ancak bu durum, küresel açıdan bakıldığında BRICS içinde bir araya gelen ülkelerin de tıpkı “Bağımsız Ülkeler Topluluğu” gibi ABD’nin siyasal ve askeri hegemonyasına karşı bir denge yaratmayı, “küresel efendi”nin ekonomik ve siyasi baskılarından kurtulmayı, özellikle de “dolar egemenliği”nin ekonomiler üzerindeki zincir etkisini parçalamayı hedef aldıkları gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır.

***

Bu gerçek, Türkiye’nin BRICS üyeliğinin önündeki en büyük engeldir. Çünkü Türkiye, yaşadığı ekonomik sıkıntılar nedeniyle halen Batı’dan gelecek “sıcak para”ya muhtaçtır; “ sıcak para ise “dolar egemenliği”nin en önemli araçlarından biridir...

Bunun yanı sıra BRICS’in temel taşlarını döşeyen Rusya ve Çin, küresel bir savaşı tetikleyebilecek sınır sorunları yaşamaktadır. Bu sorunlar ABD ve Batı Bloku tarafından devamlı körüklenmektedir. ABD ve Batı bloku, Rusya’yı Ukrayna üzerinden NATO aracılığıyla tehdit etmekte, Çin’in bir parçası olarak kabul edilen Tayvan’ı ise Çin’e karşı askeri bir üsse dönüştürmeye çalışmaktadır...

Bu nedenle Rusya ve Çin, BRICS’in yanı sıra Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) adlı bir siyasal oluşum yaratma gereği duymuşlar ve bu örgüte girebilmek için herhangi bir askeri pakta üye olmama koşulunu koymuşlardır. Kastedilen “askeri paktlar” Rusya’yı tehdit eden NATO ve Pasifik Okyanusunda ABD-İngiltere-Avustralya tarafından Çin’i kuşatmak amacıyla oluşturulan AUKUS’tur.

***

Bu nedenle Türkiye’nin NATO üyeliği ŞİÖ’ye, dolayısıyla BRICS’e katılmasının önünde engel oluşturmaktadır. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 1922 Eylül ayında Özbekistan ziyareti sırasında sarf ettiği “Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü'ne üye olmayı hedeflediği” yönündeki sözleri Rusya ve Çin tarafından “duymazlıktan” gelinmiş, buna karşılık NATO üyeleri arasında telaş ve öfke yaratmıştır...

Almanya'da koalisyon hükümeti ortaklarından Yeşil Parti, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu açıklamalarıyla “NATO’yu stres testinden geçirdiğini” savunmuş, iktidarın büyük ortağı Sosyal Demokrat Parti ise bu yönde atılacak bir adımın "Türkiye için büyük hata olacağı" uyarısında bulunmuştur...

Bu gelişmeler üzerine Amerikan PBS kanalına konuşan Erdoğan, Türkiye’nin “dondurulmuş” AB adaylığı konusunu kast ederek "Türkiye'nin böyle oyalama taktikleriyle bir kenarda tutulması şüphesiz ki bizim için çok manidardır. İster istemez farklı arayışlar içerisine girme durumunda da olabiliriz. Avrupa Birliği 52 yıldır bizi tutacak, bizi yanına yaklaştırmayacak ve ondan sonra da 'Niçin şurayla görüştü, niçin burayla görüştü?' diyecek. Görüşürüm." ifadelerini kullanmıştır.

***  

Bu çerçevede, Türkiye’nin BRICS üyeliğine başvurduğunu açıklayan Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov,  açıklamasında BRICS’e üye olabilmek için AB'nin Ukrayna ile ilgili benimsediği değerlerin değil, üyelerin ortak değerlerinin paylaşılması gerektiğini vurgulamıştır...

Lavrov, ayrıca BRICS’e üye olmak isteyen ülkelerin Birleşmiş Milletler Antlaşması'nın hükümlerini benimsemesi ve başka ülkelerin egemenliği ve toprak bütünlüğüne saygı göstermesinin şart olduğunu hatırlatmıştır...

Bu son noktanın, Rusya tarafından Türkiye ile Suriye arasında bir anlaşmaya varmanın önündeki en büyük engel olarak görülen Kuzey Suriye’deki TSK varlığının sona erdirilmesi koşulunu ima ettiği açıktır.

***

Ne var ki, soruna bir başka açıdan bakıldığında, ABD’nin “stratejik müttefiki” olarak görülen NATO üyesi bir ülkenin BRICS’e üye olmasının, ABD’nin Rusya’yı ekonomik olarak kuşatmak amacıyla uygulamaya koyduğu yaptırımları büyük ölçüde etkisiz hale getireceği de hesaba katılmalıdır...

Bu durumda Rusya’nın Türkiye’nin BRICS üyeliğine bazı itirazlar dile getirmesine karşın “yeşil ışık” yakması ihtimali de göz ardı edilmemelidir...

Bu karmaşık mesele, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin ittifaklar sisteminin sorgulanmasına yol açacak önemli gelişmeler yaratmaya adaydır.