1994 ve 2001 krizlerinin ülkeye getirdiği büyük yıkımın ardından siyaset yeniden şekillenip, merkez sağ tasfiye sürecine girmişken kuruldu AKP. Milli Görüş geleneği içerisinden çıkan yeni parti, bir zamanlar dünyada komünizme karşı kullanılan İslamcılığın radikalleşmesini bertaraf edeceği düşünülen Ilımlı İslam projesinin de uygulayıcısı olarak uluslar arası desteğe sahip oldu.

 AKP, bu yıl 23. Kuruluş yıldönümünü kutluyor.

 23 yıl önce 14 Ağustos’ta Ankara Bilkent Otel’de gerçekleştirilen kuruluş toplantısının müziği, “1492: Cennetin Keşfi” filminden alınmaydı. Kristof Kolomb'un Amerika'yı keşfinin 500. yılı dolayısıyla yapılan filmin müziği anlatmakta kelimelerin bile kifayetsiz kalacağı, tarif edilemeyecek bir etkileyiciliğe sahipti. Kuşkusuz ki, rastgele seçilmemişti. Film nasıl ki yeni bir dünyayı müjdeliyor, o keşfi de cennetin keşfi gibi sunuyorsa AKP de bize yeni bir Türkiye vaat ediyordu. Vaat ettikleri Türkiye, cennetten bir köşe olacaktı sanki.

Hayli metaforik bir takdimdi. Erdoğan konuşmasında, lider oligarşisine karşı kolektif akıldan, parti içi demokrasiden, şeffaf, sorgulanabilir bir yönetimden, Türkiye’nin AB perspektifinden, yolsuzluk, yasaklar ve yoksullukla etkili mücadeleden, din, inanç ve ifade özgürlüğünden yana olduklarını ifade ediyordu.
Hem adalet hem kalkınma vaadinde bulunuyor ve bir zihniyet değişikliğinden bahsediyordu. Ve ekliyordu:
“Bugünden sonra Türkiye’mizde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” Gerçekten de dediği gibi oldu. Hiçbir şey eskisi gibi olmadı. 

AB’ye üyelik gitti, yerini ilkel bir ümmetçilik anlayışı aldı ve geminin yönü Ortadoğu bataklığına çevrildi. 
Parti içi demokrasi tüzük değişiklikleriyle veya mevcut tüzük kurallarına hiç uyulmayarak ortadan kalktı; ardından ülkede demokrasinin kırıntıları dahi yok edildi.
“Muhafazakar demokratız” diye övünüyorlardı; olmayan demokratlıkları da lafzen bitti, kaba muhafazakarlıkları kaldı. 
Adaletin esamisi dahi okunmazken kalkınmadan anladıkları eş-dost-akraba zenginleşmesi imiş onu da anladık. 
Şimdi açlık ve sefaletle imtihan ediliyoruz. Çocukların yatağa aç girdikleri, gençlerinin Avrupa ülkelerine kaçmak için türlü türlü yollar denedikleri, emeklinin sefil bir hayata mahkum edildiği, ev sahibi olmanın hayal dahi edilemediği, insanların maaşının tümünü verdiğinde bile kiralık ev tutamadığı, suç derebeylerinin türediği, sanayinin, tarımın, eğitimin, sağlığın çöktüğü, 10 milyonu aşkın düzensiz göçmenle başının belada olduğu, dağının, taşının, ormanının rant uğruna yok edildiği bir Türkiye var.
Mutsuz, umutsuz, hayallerini, neşesini kaybetmiş bir ülke… 
O ülkenin müziği de artık Cennetin Keşfi filminden değil Uğur Işılak’tan, Azer Bülbül’den…