Mustafa Kemal Atatürk’ün en özel cümlelerinden birini paylaşmak isterim. “Yüksek bir insan toplumu olan Türk Milletinin tarihi bir özelliği de güzel sanatları sevmek ve onunla yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan gelen zekâsını ilme bağlılığını, güzel sanatlar sevgisini ve milli birlik duygusunu devamlı olarak ve her türlü vasıta ve önlemlerle bağlayarak geliştirmek milli idealimizdir.”

Milli idealini güzel sanatlarla ilişkilendiren başka bir lider var olmuş muydu?

Atatürk, sanat ve sanatçının her zaman yanındaydı. Hatta bununla ilgili en çarpıcı hatıratı paylaşalım. Atatürk, kurtuluş mücadelesine karşı gelmiş bir sanatçının eserlerini satın almıştır. Kurtuluş mücadelesine karşı gelmiş bu sanatçı maddi zorluklar içinde kıvranmaktadır ve Atatürk bu duruma kayıtsız kalmayarak sanatçının tüm eserlerini satın almıştır. Kimi zaman da savaş meydanlarında karşısına çıkan sanatçıları koruma altına almıştır.

Arıburnu’nda kum çuvallarına çakılmış kâğıtlar gördü. Kâğıtlarda Kuran-ı Kerimden ayetler özenle yazılmıştı. Yazanı sordu. Yazıları mürekkeple özenle yazan koşarak yanına geldi. “Memleket böyle sanatkârları kolay yetiştirmiyor, derhal siperden çık, İstanbul’a dön, yazmaya devam et.” dedi.

Atatürk savaşı kazanıp kazanmayacaklarını düşünmüyordu. Kurulacak devletin sanatkârını korumaya alıyordu. Kafasındaki her şeyi başaracağına emindi. Adım adım yolunda ilerlerken sanatı ve sanatçıya her zaman sahip çıkıyordu.

“Bak Celal. Memleketimiz bir gün huzura kavuşacak, sen bu güzel sesinle İstanbul’da plaklar okuyacaksın, o zaman plakların üstüne Şark Bülbülü yazdır, sen gerçek bir bülbülsün.”

Sanata ve sanatçıya olan inancı çok büyüktü. Sinemanın önemini ve gücünü yıllar önce fark etmişti. Filmlere Türkçe alt yazı koydurarak Harf Devriminin yaygınlaşmasını sağladı.

Unutulmaya yüz tutmuş sanat ve zanaatların korunması için gereken önlemleri aldırmıştı.Tiyatro izlemekten keyif alırdı. Tiyatroculara büyük saygı duyardı.

Şahane dans eder ve dansa teşvik ederdi. “Efendiler! Hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz, hatta reisicumhur olabilirsiniz, fakat sanatkâr olamazsınız.” derdi.

Peki ya günümüzde! Gençler; sanattan uzak, edebiyata yabancı, tiyatroya ve sinemaya gidemiyor zira aileler ekonomik durumlardan dolayı ayakta kalma mücadelesi veriyor. Tiyatro’ya, sinemaya ayıracak para yok. Peki, bu durumda çocuk/genç ne yapıyor?

Telefona mahkum kalıyor. Telefonda ne var? Sonu gelmeyen, sanattan ve estetik bakış açısından uzak videolar. Videoları yukarı kaydırdıkça aşağı inen ahlak, vicdan, sanat ve daha birçok değer. Kıymetli okurlar, gençleri bu telefonlara el birliğiyle mahkum ediyoruz. Seçimlerimizi ve uğraşılarımızı yeniden gözden geçirmek zorundayız. Ekonomik güç için, evlatlarımızın aydınlık yarınlarda buluşması için tek çare üretmek.