İdeali vatanın ve milletinin kurtuluşu olan gözü kara asker, Mustafa Kemal Atatürk. Nice zorluklardan, çıkar oyunlarından, suikastlardan sıyrılarak bağımsızlık yoluna yürüyordu.
Öldürmeyi denediler, rüşvet vermeyi denediler…
O asla yolundan vazgeçmedi. İdealindeki Türkiye için savaşırken yanındakiler çoğu zaman hayal kurduğunu düşünse de o hep tarihe not düşürdü. Harf İnkılabını yapacağız, Cumhuriyet’i kuracağız…
Tarihe not aldırdığı her şeyi teker teker yaptığında dönüp soruyordu. “Defterinize bakar mısınız, kaçıncı maddedeyiz?”
Her ne olursa olsun yolundan vazgeçmeye hiç niyeti yoktu. Bir keresinde Alman bir subay içinde altın paralar olan bir sandık getirdi. Atatürk sandıktaki paraların sayılarak kayda alınmasını istedi. Şaşkınlık içerisinde Atatürk’e bakan subay: “Biz bunları aslında…” diyecek olsa da konu kapanmıştı. Atatürk paraların sayılmasını ve ilgili birime götürülmesini emretti. Atatürk’ün yanından rüşvet fitnesiyle ve haberleriyle çıkmayı planlayan subay oradan senetle ayrılmak zorunda kaldı.
Düşmanlar Atatürk’ü yok etmek ve itibarsızlaştırmak için rüşvet dışında da her yolu deniyordu.
Rüşvetin öncesinde ve sonrasında defalarca öldür–meye çalıştılar. 11 suikast girişimi oldu. Hepsinden kurtulmayı başaran Atatürk suikastlarla ilgili şunu söylüyordu.
“Bırakmazlar mı ki, memleketi düzlüğe çıkaralım…”
İçerideki ve dışarıdaki tüm düşmanların aklında Atatürk’ü yok etmek vardı.
Onun aklında ise sadece kuracağı Cumhuriyet vardı. Tüm zorluklara rağmen halkıyla bir oldu ve Cumhuriyeti kurdu. Ancak kurmak yeterli miydi? Hayır, değildi. Cumhuriyetin vazgeçilmezleri vardı ve bunun için yapılması gerekenler vardı. Cumhuriyet’e olan inancın ve devamlılığın sağlanması için öğretiler, eserler bırakmalıydı. Öyle de yaptı.
Hatay meselesi ile sınırların beka meselesi olduğu; Kadınlara verilen seçme seçilme hakkı ile adalet öğretisi; AOÇ ile işlenen toprağın gelecek garantisi, hayvanlara sahip çıkmanın vicdani miras; şeker fabrikaları ile üretimin bağımsızlık…
Cumhuriyet uğruna verilen savaştan asla vazgeçmedi.