Korumak ve yaşatmak istediği vatan topraklarında “Asi” ilan edildiğinde isyan etmedi, yılmadı, vazgeçmedi. Aksine ülküsüne daha da sarıldı ve emin adımlarla korkmadan yürümeye devam etti.
Atatürk, bu zorlu dönemlerde karşılaştığı tüm engellere rağmen, her zaman bir adım daha ileriye gitmeyi başardı. Kendisini ve milletini bu zorlu yolculukta yalnız bırakmayan, onu yola çıkaran gücün yalnızca bir halkın kurtuluş mücadelesi değil, aynı zamanda bir milletin yeniden dirilişi olduğunun bilincindeydi. O, yalnızca bir lider değil, bir umuttu; halkına, vatanına olan sevgisiyle cesaret veren bir simgeydi
“Ya istiklal ya ölüm!” diyerek, tüm imkansızlıklara karşı direndi, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin sembolü oldu. Yalnızca askerleri değil, her yaştan, her meslekten insanı bu davaya inandırdı. Nehir gibi akıp giden zaman, yıllar boyu süren savaşlar ve ardından gelen Cumhuriyet’in ilanı, tüm bu mücadelenin zaferle taçlanmasını sağladı.
Atatürk, her adımında milletinin gücüne inandı, halkının birliğinden ve birlikte yürüyüşünden güç aldı. "Cumhuriyet, bilhassa kadınlara verdiği haklarla" bir çağdaşlık simgesi haline gelirken, ülke her geçen gün modernleşmeye devam etti. O, halkına sadece özgürlüğü değil, aynı zamanda onurlu bir yaşamı da vaat etti. Vazgeçmedi
Oysa bizler ne kadar da kırılganız. Bir şey istemediğimiz şekilde gerçekleştiği anda küsüp oynamayan, depresyona giren, psikolojik tedavi alan, ilaçlara sarılan bir toplum olduk. Çocukluk döneminde hep kazanan ve yenilgiyi tatmayan, nasıl mücadele edeceğini bilmeyen bir nesil yetişiyor. Hepimiz birer prens ve prensesiz. Ancak dünyada birkaç yer dışında monarşi kalmadı. Yani kral ya da kraliçe olacağınız bir hükümdarlık maalesef yok. Rekabet dünyasında güçlü olmak zorundasınız. Kırılganlığa tahammül yok.
Bu yüzden yani güçlü çocuklar için metanetli ebeveynlere ihtiyacımız var. Tıpkı Zübeyde Hanım gibi.
Mustafa Kemal cepheye gideceği için Makbule ağlamaya başlamıştı. Zübeyde Hanım: “Sen asker kardeşisin, ayıp, ağlanır mı hiç. Memleket için giden insan ölse bile ağlanmaz, koş misafirlere şerbet ez.” dedi. İşte bu yiğit annenin evladı askerlikten şu cümlelerle istifa ediyordu. Vazgeçmiyor tehlikeye dimdik ve kendine güvenerek yürüyordu.
“Kutsal vatan ve milleti parçalanmak tehlikesinden kurtarmak ve Yunan ve Ermeni isteklerine kurban etmemek için açılan Millî Mücadele uğrunda milletle beraber serbest şekilde çalışmaya resmî ve askeri sıfatım artık engel olmaya başladı. Bu kutsal amaç için milletle beraber sonuna kadar çalışmaya mukaddesatım adına söz vermiş olmam sebebiyle pek âşıkı bulunduğu yüce askerlik mesleğiyle bugün ilgimi keserek istifa ettim…”
Herkesin özenerek baktığı üniformasını çıkarmış, apoletlerini bir kenara koymuştu. Vazgeçebildiği için buradayız.