İnsan evladından vazgeçer mi?  

İyi de olsa kötü de olsa her durumda ona sahip çıkar, kanatlarımız altına alır, elimizden geldiğince iyiye yönlendirmeye çalışırız. Hatta her türlü desteği önüne sereriz. Mademki ulus olarak onları “Bizim çocuklarımız” diye bağrımıza basıp, öz evlatlarımızdan ayırmadık, yani iyi günde- kötü günde de sahip çıktık, şimdi de tu-kaka olayına girmeden aynı yolu izlemeliyiz.

Çok yakın bir geçmişte yaşadık… EURO 2024 elemelerde tarihimizde ilk defa bir Avrupa Şampiyonası finallerine grup birincisi hem de bir maç kala lider olarak katılma hakkını elde etmiştik bu çocuklarımızla… Turnuva öncesi hazırlık maçlarında Macaristan yenilgisinin hemen ardından yaşadığımız 6-1’lik Avusturya hezimetinden sonra da onları ulusça bağrımıza alıp, sarıp sarmalamıştık… Onlar da bu büyük ulusa layık evlatlar olarak, grupta tek yenilgimizi aldığımız Portekiz’in ardından Gürcistan ve Çekya’yı yenerek ilk 16’ya yükseldiler. Allah’ın bir hikmeti olarak burada karşımıza Avustralya çıktı. İşte bizim çocuklar böylesine önemli maçta aldıkları galibiyetle hem yüreklerini soğuttular hem de kendilerini evlatlarından ayırmayan ülkelerine çeyrek final oynama başarısını armağan ettiler.

Daha bu yıl, taşıdığı önemin farkına yavaş yavaş vardığımız Uluslar ligini, yaptığımız muhteşem başlangıçla tam nimetlerinden yararlanmaya başlayacaktık ki son 2 maçtaki sergilediğimiz kötü performansımızla büyük bir hayal kırklığıyla bitirdik. Eğer bu 2 maçtan bir galibiyet alabilseydik, A Ligine lider olarak yükselmekle kalmayıp 2026 Dünya Kupası finallerine, elemeler dışında katılmayı sağlayabilecek olan Play-off biletimizi de cebimize koymuş olacaktık.

Kayseri’de Galler karşısında ilk yarıda hem pozisyon bulma hem de oyun olarak çok üstün oynamamıza, 2.devrede de ezici istatistiklerimize ve son dakikalarda Kerem’in ayağından direkten dönen penaltıya rağmen işi bitiremedik.

Grupta sadece 1 golü olan ve C ligine düşmesi kesinleşen Karadağ mücadelesi, kâğıt üzerinde kolay gözüküyordu. Ancak maç anındaki hava koşulları, bir patates tarlası görümündeki ağır ve kötü zemin ile birlikte sertlik ve fiziksel üstünlükleri dışında bir silahları olmayan rakibimiz karşısında tüm koşullar aleyhimizdeydi. Üstelik sayıları 10’a ulaşan sakat futbolcumuzun olması da çabası.

Bir de bırakın futbol oynamayı, ayakta durmanın dahi zor olduğu maçta Montella’nın kadro tercihlerinin ne kadar hatalı olduğu ortaya çıkmakta gecikmedi… Ama hatasından dönme konusunda oldukça zorlanan bir teknik direktörümüz varken tüm suçu bizim çocuklara yüklememiz yanlış bir davranış olur. Emirhan ve Eren Elmalı’dan oluşan sol kanadımızın yol geçen hanına dönmesi ve orta sahamızın Hakan Çalhanoğlu’nun yokluğunda organize olamaması, rakip stoperlerle boğuşacak, onları hataya zorlayacak bir santrfor eksikliği aldığımız kötü sonuçta büyük etkendi. Bize yakışmayan bu yenilgiyle de liderliği altın bir tepsiyle kendi ellerimizle Galler’e armağan ettik.

Her şeye rağmen klasman atlama şansımız az da olsa sürüyor. A Liginde bulunan 4 grupta 3. sırayı alan İskoçya, Belçika, Macaristan ve Sırbistan takımlarından biriyle 22 Kasım’da çekilecek kurayla eşleşeceğiz.  Çift maç eleme usulüne göre 20-23 Mart 2025’te oynanacak Play-off maçlarını geçersek A Liginde mücadele etmeye hak kazanacağız.