Mahalle aralarındaki üç harfli marketlerin sebze-meyve reyonlarında artık fazla bir çeşit kalmadığını fark ediyor musunuz? Şeftalisinden kaysısına karpuzundan muzuna, fasulyesinden armuduna kadar zengin bir çeşitliliğin olduğu reyonlar fakirleşti. Limon bile tedavülden kalktı desek yeridir. Benim genellikle bu reyonlarda gördüğümü söyleyeyim. Kuru soğan, patates, kavun, karpuz, biraz domates, biraz biber, biraz da ithal olduğu aşikâr elma... 
Şu mevsimde ürün hem çeşitli hem bol olduğu halde tezgahlarda yok. Üretici satamıyor, tüketici alamıyor. 
Çünkü son 20 yılda tarım sektöründe uygulanan hatalı politikalar, plansızlık, desteklerin yetersiz olması, ithalat lobisinin siyaset ve bürokrasideki etkinliği nedeniyle gıdaya erişmek hele de sağlıklı ürüne ulaşmak imkansız hale geldi.
Mazot, gübre, ilaç, tohum, yem gibi tarımsal girdilerin dövizdeki artışa bağlı olarak fiyatının yükselmesi, elektrik ve sulama masrafları, ürün maliyetini de hayli artırmış bulunuyor. Tarım bölgelerinden büyük şehirlere olan gıda sevkiyatında tüketici aleyhine işleyen bir başka maliyet ise köprü ve yol ücretleri. Onlar da bu yılın ilk 8 ayında üç kez dudak uçuklatacak kadar büyük zam gördü.
Emrullah Oğuz adlı bir üreticinin paylaşımı, zincirin nerede nasıl koptuğunu izah ediyor: 
“Şu gördüğünüz taze fasulye Sarıkız, yani yer Ayşe ismi. Mersin Erdemli’de yaylalarda 25 gündür fiyatı 13-15 TL tarlada. İşçi çalıştırıyorsun yevmiye 700. 1 kişi 8 saatte 90-100 kilo topluyor. Bunun gübresi, ilacı, traktörcüsü tohumu sulama suyu. Bunlar masraf, demem o ki, bu fasulyenin 30 TL ve üzeri fiyatı olursa üretici bir miktar para kazanır. 30 liradan aşağısı 20 TL borcunu öder, 15 TL’den giderse seni borçlu bırakır. Ve bunun toplaması 3 keredir. Şunu da unutmayın, buradaki parayı aracı kazanır”
Aracının kazandığı kesin ama artık aracılar da zorlanıyor diyebiliriz. Çünkü, tüketicinin alım gücü öylesine düştü ki, fiyat ne olursa olsun tüketici harcamalarını olabildiğince kısmaya çalışıyor. 
İşte üretici aylarca zahmet çekerek yetiştirdiği fasulyeyi 13-15 liradan, domatesi 2 liradan vermemek için tepkili. Tepkisini de kimi yerde hasat yapmayarak kimi yerde yollara dökülerek gösteriyor. Konyalı bir çiftçinin “ Ben koyu AK Partiliyim, Allah benim belamı versin ki ben sana oy verdim. İsyan ediyorum, çıldırıyorum" ifadeleri, üreticilerin yaşadığı çaresizliğin çok çarpıcı bir ifadesi. Ama bu sözler, AKP’nin geleneksel seçmen tabanındaki çözülmenin de yansıması...
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, çiftçi borçları konusunda aktardığı bilgiler, kırsal kesimde büyük bir dram yaşandığını gösteriyor. Gürer, “Çiftçilerimizin bankalara olan borçları, Ocak ayında 608 milyar 294 milyon TL iken, Haziran ayında 91 milyar 579 milyon TL artışla 699 milyar 579 milyon TL’ye yükseldi. Sadece Mayıs ayına kıyasla bir ayda 10 milyar 214 milyon TL’lik bir artış yaşandı.”diyor. Gürer ayrıca, çiftçilerin ödeyemedikleri borçlar nedeniyle takibe alınan borç tutarının Ocak ayında 2 milyar 130 milyon TL iken 2 milyar 596 milyon TL’ye ulaştığını da ekliyor. 
Tarlada hasat edilemeyen ürün, Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük tüketim merkezlerinde tezgaha düşmüyorsa nedeni kurulan bu çarpık sistem işte. Sistemin değişeceğine dair herhangi bir umut da yok.
Şunu söylemek mümkün: Mevcut olumsuz tablo böyle devam ederse gıdaya erişim daha da zorlaşacak ve ürünler ancak kendi yerelinde satılabilirse satılacak. Yani Mersin’de üretilen narı, Sivas’ta ancak elit bir grup yiyecek, kalanlar da ağzının suyunu akıta akıta seyredecek.