Lanet bir şey olsa da şu Kemalizme, şu modernizme, seküler çevreye iki laf etsek de varlığımızı kanıtlasak psikolojisinde yaşayan öyle bir güruh var ki, bulduğu hiçbir fırsatı kaçırmıyor.
Narin’in öldürülmesi de böyle bir imkan verdi bu zavallı güruha... Narin’in yakınlarını ziyaret eden HÜDA-PAR Genel İdare Kurulu üyesi Vedat Turgut’un, yaşananların İslam kültürüne ait olmadığına dair açıklamaları, giderek daha da karmaşık bir hal alan Narin cinayeti içerisinde bambaşka ideolojik tartışmalara da yol açtı.
Şöyle diyor HÜDA-PAR’lı vatandaş:
"Bizim inancımıza göre, bırakın bir çocuğu, bir insanı bile sebepsiz yere öldürmek ebedi cehennem sebebidir. Yani bir insan herhangi bir sebep olmadan bir insanı öldürürse onun yeri ebedi cehennemdir. Bunlar çocuktur, bunlar günahsızdır, bunlar sebidir. Yeryüzü titrese, üzerimize taş yağsa müstahakız. Ondan dolayı İslam coğrafyası böyle birbirine girmiş, bakın Filistin'in, Suriye'nin, Irak'ın hepimizin haline. Ne zaman birbirimize dönsek, ne zaman birbirimizi sevsek, birbirimize değer, kıymet versek bu tür şeyler aramızdan çıkmayacak. Bu tür vahşilikler, vandallıklar içimizden çıkmayacak. Bunlar bizim kültürümüz değil, bunlar Avrupa'nın, Amerika'nın, İsrail'in kültürü. Bu kültürü kimler ne amaçla aramıza koydu onu araştırmak lazım. Allah hepimize sabır versin."
Kendilerini milliyetçi, dindar, İslamcı gibi sözcüklerle tanımlayan zevatın böyle bir sefilliği vardır. Düşünce olarak kifayetsiz kaldıkları anda olayları neden-sonuç ilişkisi çerçevesinde ele almak yerine sorunun kaynağını dış bir güce havale etmek milli spordan sayılır. “Siyonistleri, ABD’yi, batıyı” suçlu ilan edip kendi çürümüşlüğü, kokuşmuşluğu içinde rezilliklere ve iğrençliklere alışmış biçimde hayatı sürdürmek olağan halimizdir.
Narin’in cesedini yok eden, bunu da 200 bin lira karşılığında yaptığını söyleyen zanlının, işi tamamladıktan sonra namaz kıldığını söylemesi, bu topraklardaki çarpık dindarlık anlayışının yansıması değilse nedir? Her türlü ahlaksızlığı yap, suç işle, haksızlıklara göz yum veya bizzat içinde ol ama günde 5 vakit namaz kıldığında, oruç tuttuğunda günahlarının affedildiğini düşün. Hiçbir vicdani rahatsızlık duymadan üstelik... Memleketin her köşesine sirayet etmiş dindarlık anlayışı budur ne yazık ki...
Baş edemediği sorunlar karşısında düştüğü acziyetle dış dünyayı sürekli biçimde negatif olarak kodlarken, kapalılığı idealize eden İslamcılar, gerçek mutluluğun adresi olma iddiasındadırlar. Onlara göre, modernleşme ile birlikte bozulma da başlamıştır. Öyle ki, Tanzimat’a kadar her şey güllük gülistanlıktı ve “gavur padişahlar” ve onların ardından gelen Cumhuriyet kadroları, batılılaşma hamleleri ile ahlaksızlığı yaygınlaştırdılar.
Sorunu kendi dışına çıkaran her anlayış, rahat bir psikoloji içindedir. Bunlar da böyle. İç bünyedeki hastalıkları, çürümüşlükleri, kokuşmuşluğu fark etmiyor, fark etse dahi kendini sorgulamıyor.
Oysa, HÜDA-PAR’lı Turgut’un en başta yapması gereken şey; İslam dünyasında her türlü ahlaksızlığın neden önlenemediği, tarikat, cemaat yurtlarındaki taciz, tecavüz vakalarının neden hiç gündemden düşmediği, pedofili, oğlancılık kültürünün neden bu kadar yaygın olduğuna dair sorulara cevap vermektir. İslam dünyasında cehalet, yoksulluk, yolsuzluk neden yüksektir ve ümmet sefil bir hayat yaşamaktadır?
Çünkü, cehaleti de yoksulluğu da yolsuzluğu da meşrulaştıran bir kültür vardır. Bu ülkede 6 yaşındaki çocukla evlenilebileceğini vaat eden din adamları hala etrafına binlerce insanı toplayabiliyorsa HÜDA-PAR’lı Turgut’a “Bu kültür tam da size ait” demekten çekinmemek gerekiyor.