Son yazımızda Türkiye’nin BRICS’e üyelik başvurusundan söz ederken, “Ancak bu gelişmelerin bir kez daha tersine döneceğine ilişkin belirtiler hızla artıyor.” demiştik...

Daha sonra Dışişleri Bakanı ve Milli Savunma Bakanı tarafından yapılan açıklamaların Türkiye’nin Arap Baharı’nın başından beri izlediği Suriye politikasının değişmeyeceğini gösterdiğine, bu açıklamaların ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kırım Platformu Liderler Zirvesi’ne bir mesaj göndererek Rusya’yı Kırım’ı ilhak etmekle suçlamasına dikkat çekmiştik.

***

Bu gelişmeler ne yazık ki, medyada ve toplumun gündeminde yeterince tartışılmadı...

Ancak bunun bir istisnası vardı...

Yıllarca Hürriyet gazetesinin genel yayın yönetmenliğini yapan ve neo-liberal dünya görüşünün önde gelen temsilcilerinden biri olarak tanınan Ertuğrul Özkök tam da önceki yazımızın yayınlandığı gün “odatv” de konuyu geniş biçimde ele aldı.

***

Elbette Özkök’ün bakış açısı bu köşede yayınlanan yazıda savunulan bakış açısına “yüz seksen derece” zıt konumdaydı...

Özkök, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un BRICS'te belirli örgütlere üye olanlarla ilişki kurulmasını yasaklayan bir kural olmadığı, ancak üyelik için AB'nin Ukrayna'da öne sürdüğü değerleri değil, üyelerin ortak değerlerini paylaşmak gerektiği sözlerini hatırlatıyor, ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BRICS’in Kazan’da yapacağı toplantıya katılacağı yönündeki haberlerden duyduğu rahatsızlığı şu sözlerle dile getiriyordu:

“İyi de biz Türkiye olarak NATO’da yer alıyoruz ve AB’ye de tam üyelik başvurumuz var. BRICS üyelerinin Güney Afrika’da yaptığı son toplantıda üye ülkelere bazı kriterlerin tavsiye edilmesi kararı alınacakmış. Yani bir nevi ‘Kazan Kriterleri’ oluşacak. Bu kriterleri Rusya ve Çin gibi dev ülkelerin, otoriter anlayışı, demokrasi ve insan hakları o otoriter bakışlarıyla şekilleneceğini söylemek için müneccim olmak da gerekmiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da o Kazan toplantısına katılacak. Ve muhtemelen Türkiye’nin üyeliği gündeme gelecek. Şimdi bütün hayatınızı Türkiye’nin Batı’nın hukuk, demokrasi, İnsan Hakları anlayışına inanarak geçirmiş bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak şu soruyu sormak ve cevabını almak hakkına sahip değil misiniz? Cumhurbaşkanımız o toplantıda ‘Kazan Kriterlerini’ kabul edecek mi? 1980’li yıllarda kabul ettiğimiz ‘Kopenhag Kriterlerinden’ vazgeçip , ‘Kazan Kriterlerine’ mi döneceğiz?”

***

Türkiye’yi temsil eden yetkililerin çelişkili açıklamaları ve bölge politikasının her gün değişen koşullarını göz önüne aldığımızda biz de bu sorunun cevabını en az Özkök kadar merak ediyoruz...

Ancak önemli olan gazetecilerin değil Moskova’nın bu gelişmeleri nasıl değerlendirdiği...

Bu değerlendirme geçtiğimiz günlerde Kremlin sözcüsü Dimitri Peskov tarafından yapıldı.

***

Peskov. ABD'nin “Türkiye'ye aleni bir baskı uyguladığını ve Türk ekonomisi için doğacak sonuçlarla Ankara'yı korkutmaya çalıştığını” belirttikten sonra şunları söyledi:

"Bizce Türkiye Cumhuriyeti, sadece ulusal çıkarlarını esas almaya devam ediyor ve bu bağlamda da bizimle (Rusya'yla) ticari, ekonomik ve diğer alanlardaki işbirliğini geliştiriyor. Kırım'ın statüsü Rusya ve Türkiye arasında ihtilaflı konulardan biri olmaya devam ediyor. Türk dostlarımıza ve meslektaşlarımıza bu konudaki bakış açımızı anlatmaya yönelik girişimlerimizi sürdürüyoruz. Bunun zamanla Ankara'nın bizi daha iyi anlamasına ve argümanlarımızı kabul etmesine izin vereceğini umuyoruz."

***

Türkiye’nin NATO’nun üyesi olmasına gelince...

Rusya Türkiye’yi bu örgütün dışında görmek istese de mevcut koşullarda bunun mümkün olmadığını biliyor...

Bu nedenle o konuda bir “kırmızı çizgi” belirlemiş görünüyor. O “kırmızı çizgi”, Türkiye’nin, Rusya’ya karşı uygulanan ekonomik yaptırımlara katılmamasını ve Ukrayna’nın NATO’nun verdiği uzun menzilli füzelerle Rus topraklarına NATO destekli bir saldırıyı desteklememesini öngörüyor. Öyle görünüyor ki, Türkiye’nin bu iki konudaki tavrı değişmediği sürece iki ülke arasındaki ilişkiler bugün olduğu gibi “dalgalanarak” devam edip gidecek.

***

Aksi takdirde olacakları ise Putin, şöyle özetliyor:

“Bu kararın (uzun menzilli füzelerle Rusya’nın vurulması kararı) alınması, NATO ülkeleri, ABD ve Avrupa ülkelerinin Ukrayna'daki savaşa katıldığı anlamına gelecek. Bu da çatışmanın özünü ve doğasını önemli ölçüde değiştirecek. Bu, NATO ülkeleri, ABD ve Avrupa ülkelerinin Rusya ile savaş halinde olduğu anlamına gelecek.”...

Kısacası, NATO üyesi ülkelerin Ukrayna’ya verdikleri uzun menzilli füzelerin Rus topraklarına yapılan saldırılarda kullanılmasına izin verilip verilmeyeceği konusunun tartışıldığı şu günlerde Türkiye, gerçekten de geleceğini belirleyebilecek bir seçim yapmak zorunda kalabilir...

Alınacak karar sonucunda ya “Kopenhag kriterleri” hayali peşinde koşularak bugüne kadar olduğu gibi emperyalist Batı kervanının peşinde sürüklenilecek ya da “Kazan kriterleri” uyarınca  dünyada oluşan yeni güç dengeleri içinde yer alınacak!

(Devam edecek)