Önceki yazımızda Ukrayna’daki Zelensky yönetiminin tersine, Netanyahu Hükümetinin Trump ile arasının çok iyi olduğunu, bu nedenle Trump döneminde İsrail yönetiminin, Türkiye açısından Ukrayna’nın savaş yanlısı yönetiminden daha büyük bir tehdit haline geldiğini söylemiş...

Yazımızı, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun, İran’ın ve onun “bileşenlerinin” Ortadoğu’daki etkinliğini yok etme konusunda ABD’nin yeni başkanıyla tamamen hemfikir olduklarını hatırlatarak bitirmiştik.

***

Trump’ın başkanlık seçimini kazanmasının ardından İsrail hükümeti İran’ın savaşın içine çekilmesi konusunda daha cüretkar bir tavır takınmıştır...

Bu tavrın,  Türkiye-ABD ilişkilerini de olumsuz yönde etkileyeceği muhakkaktır...

Türkiye ile İran, aralarındaki sorunlara karşın İsrail’in bölgesel yayılmacılığına karşı ortak bir tutum  takınmakta ve Suriye konusunda Astana sürecinde işbirliğini sürdürmektedir. Trump ise öteden beri İran’a karşı saldırgan bir tutum izlemekte ve İsrail’e İran’ın nükleer tesislerini vurma önerisi yapmaktadır. Böyle bir hamle bölgeyi ateşe atarken Türkiye’yi de zor durumda bırakacaktır.

***

İsrail’in ilhak politikasını da yaygınlaştırması da Trump yönetiminin Türkiye’ye karşı tutumunu etkileyecektir...

Netanyahu, Donald Trump'ın görevi devralmasının ardından Batı Şeria'nın ilhakı konusunun yeniden gündeme geleceğini söylemiş, İsrail Maliye Bakanı Smotrich de "2025 yılının işgal altındaki Batı Şeria'nın ilhak yılı olacağını" öne sürmüştür...

Bu politika, Türkiye-İsrail ilişkilerini daha da gergin bir hale getirirken ABD’nin Türkiye’ye uyguladığı yaptırımları kaldırması ve F-35’ler konusuna bir çözüm bulunması daha zor olacaktır.

***

Bu arada Trump’ın kabinesinde yer alacak isimler de belirlenmeye başlamıştır. Bu isimlerin ortak özelliği Ortadoğu’da “şahin” politikalar izlenmesini savunmalarıdır...

Bu durum, İsrail’in Trump döneminde girişeceği yeni ataklarda PKK’nin Suriye kolu olan PYD’nin de önemli bir rol üstleneceğini göstermektedir...

Trump’ın kabinesinde Dışişleri Bakanlığı’na getirileceği belirtilen Marco Rubio 2019 yılında Türkiye'nin Suriye'de gerçekleştirdiği Barış Pınarı Harekatı'na karşı yürüttüğü faaliyetlerle tanınan bir politikacıdır. Rubio’nun, PKK ve FETÖ’nün ABD’deki kaçak temsilcileriyle de “içli dışlı” olduğu bilinmektedir...

Trump’ın kuracağı kabinede ulusal güvenlik danışmanı olacağı bildirilen Mike Waltz da Afganistan’da ABD’nin özel savaş aygıtı “yeşil bereliler” mensubu olarak görev yapmış bir “şahin”dir. Ortadoğu’da İran karşıtı politikalar savunmasıyla tanınan Waltz,  29 Nisan 2021’de Kongre’ye sunduğu bir teklifte PYD’nin ana omurgasını oluşturduğu Demokratik Suriye Güçleri üyelerine Özel Göçmen Vizesi (SIV) verilmesini savunmuştur. Waltz, teklifin gerekçesinde “Kürt müttefiklerimiz, ABD çıkarları ve düşmanlarımızla savaşmak için hayatlarını tehlikeye attılar. Yardımları için minnettarlığımızı hak ediyorlar. ABD Kongresi, savaş alanında bizimle birlikte savaşanları kabul etmelidir” ifadesini kullanmıştır.

***

Trump’ın Suriye’nin kuzeyindeki ABD askeri varlığını azaltma yönündeki düşünceleri bilinmektedir...

Ancak bu tavır, ABD’nin Suriye politikasını değiştireceği ya da Suriye’den tamamen çekileceği anlamına gelmemektedir...

Trump yönetiminin ABD’nin geride bırakacağı boşluğu İsrail ve onun dostu olan PYD’nin yanı sıra Heyet Tahrir-El Şam (HTŞ) ve benzeri örgütlerle doldurmayı planladığı anlaşılmaktadır.

***

Bu tablo, Türkiye’de Trump döneminde ABD ile ilişkilerin hızlı bir şekilde düzelmesini bekleyenlerin görmek istediği türden bir tablo değildir...

İsrail’in Ortadoğu’daki yayılmacı saldırıları ve ABD’nin Suriye’de bir “Kürt garnizon devleti yaratma”, politikası devam ettiği sürece Türkiye ile ABD arasındaki ekonomik, askeri ve siyasi ilişkilerin 15 Temmuz öncesi duruma dönmesi kolay olmayacaktır...

ABD’nin beklenen “iyileşme” için öne süreceği koşulların başında Türkiye’nin Suriye’de izlediği “proaktif” politikalardan vazgeçmesi ve PKK/PYD ile yeni bir açılım sürecini başlatmasının geleceği belli olmuştur. Şu ana kadar AKP-MHP iktidar blokunun bu beklentiye olumlu cevap vereceği yönünde bir işaret yoktur.

***

Ancak...

Son günlerde yaşanan tüm gerginliklere rağmen II. Trump döneminde Türkiye’de yeni bir açılım süreci bekleyenlerin sayısı artmaktadır...

Geçtiğimiz günlerde MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin yaptığı PKK’yi lağvetme karşılığında Abdullah Öcalan’ın “umut hakkı”ndan yararlandırılması önerisi bu nedenle DEM Parti ve CHP yöneticileri arasında heyecan yaratmıştır...

Bahçeli’nin sonraki mesajları ve kayyum atamaları ise kafaları karıştırmıştır. Bu jestlerin yeni bir açılımın habercisi mi, yoksa yapılacak bir açılım girişiminin önünü kesmek için yapılmış “pre-emptive” (önleyici) bir atak mı olduğu sorusunun cevabı halen verilebilmiş değildir.

***

Bütün bu alametler (!) II. Trump dönemi ile ilgili iyimser beklentilerin pek gerçekçi olmadığını göstermektedir...

Bilindiği gibi Biden döneminde Türkiye üzerinde Rusya ile ilişkileri kesme ve yaptırımlara katılma yönünde bir baskı vardı. Trump’ın küresel mücadelenin ağırlığını Çin ve Pasifik yöresine kaydırması bu baskıyı bir ölçüde hafifletse de Türkiye’nin Çin ile geliştirmeyi planladığı ekonomik ilişkiler açısından bir tehdit olmaya devam edecektir...

Sonuç olarak, Türkiye-ABD ilişkilerinin önümüzdeki dönemde de “dalgalı” bir seyir izlemeye devam edeceğini söylemek gerçekçi bir saptama olarak görünmektedir.

(Bitti)