AKP Milletvekili Şebnem Bursalı’nın Monako’da zengin yat kulübünde yediği ıstakoz fotoğrafını paylaşmasının ardından başlayan bir tartışma var. Tartışmanın özünde Türkiye’nin daha pahalı olduğu, aynı ıstakozun Bodrum’da yenilmesi durumunda daha yüksek bedel ödendiği ifade ediliyor.

 Doğrudur. Türkiye, dünyanın en pahalı ülkelerinden biri. Hatırlarsınız, istifa etmek durumunda kalan Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan, İstanbul’daki pahalılıktan yakınırken İstanbul’daki kiraların Manhattan’dan daha yüksek olduğuna dikkat çekmişti.

 
Bu konuda çok ilginç başka olaylar da yaşandı. Örneğin, bir alıcı, e-ticaret siteleri üzerinden Yunanistan’dan zeytinyağı siparişi verdi ve Türkiye’ye göre daha az bedel ödedi. Yerli turistler de seyahat programlarında başka ülkeleri tercih ediyor çünkü Türkiye’deki tesislerde tatil yapmak alt gelir grupları şurada dursun orta sınıfın bile maddi gücünün üzerine çıktı. Bodrum başlı başına bir olgu… Çünkü her dönem yaşam maliyetleri çok yüksekti; son yıllarda dengesizlik derinleşti. Öyle ki, bürokratların en büyük korkusu tayininin Ege’nin tatil beldelerine çıkması… Turistik tesislerde çalışanlar da yüksek kiralardan dolayı ev tutamadıkları için buraları tercih etmiyorlar.

 “Bodrum Monako’dan daha pahalı” demenin bir gerçekliği var tabi ki… Ancak bu karşılaştırma çok da iyi niyet taşımıyor. Bu savunmayı yapanlar, AKP’nin lüks, şatafat ve gösterişini hafifletmenin gayreti içinde çünkü… Böylece, yolsuzluk ve talan kaynaklı haksız zenginleşmeler, kamu kaynaklarının çarçur edilmesi, gelir ve servet dağılımındaki derin uçurum, sömürü tartışma alanından çıkarılmak isteniyor.
Halk tarihin en derin açlık ve sefaletini yaşarken “Monako, Türkiye’den ucuz” demek mızrağı çuvala sığdırma garabetidir. Demek ki, öyle bir anormalleşme yaşandı ve hayat pahalılığı öyle bir zirveye ulaştı ki, dünyanın en pahalı yerlerini bile geride bıraktı.

 
Nitekim, uluslar arası kuruluşların verileri de dünyada rekorlar kırdığımızı işaret ediyor. Avrupa’da 19 ülkenin enflasyonunu üst üste koyup topladığında bile Türkiye 11 puan önde bulunuyor. 19 ülkenin enflasyonunun toplamı yüzde 56.2, bizimki ise yüzde 67.1.

 
Bu rakam da verilerine hiç güvenmediğimiz TÜİK’e ait. Türkiye, üzerinde oynandığını düşündüğümüz bu enflasyon oranıyla bile dünyada beşinci sırada... Dünya Bankası yıllık reel gıda enflasyonunun en yüksek olduğu dördüncü ülkenin Türkiye olduğunu belirtiyor. Demek ki bir de gerçek enflasyon rakamı baz alınsa vahametin boyutu değişecek. Ürünlerdeki kalite ile ağırlık, ölçü ve miktarlar üzerinde alıcı aleyhinde yaşanan kayıplar da işin cabası…


Piyasalar anormal. Sıradan bir cafede çay içmek, vasat bir lokantada yemek imkansızlaştı, fiyat algısı bozuldu; herkes kabuğuna çekilince sosyal hayat öldü. Enflasyon kötü yönetilmenin bedeli… Ancak durumu fırsata çevirenler de hayli çok. 2 bira bir patates 600 lira olur mu? Ya da bir kahveye 100 lira verilir mi? Bir kase çorba 80-90 lira, bir bardak çay 30-40 lira eder mi?


Şimdi, halk kendisini yoksullaştıran, gelir dağılımı adaletsizliğine yol açan iktidar politikalarını sorguladığı gibi fırsatçıları da görüyor ve sivil inisiyatif geliştiriyor. Örneğin, Ekonomist İris Cibre’nin başlattığı “20-21 Nisan tarihlerinde cafe ve restoranlara gitmiyoruz” kampanyası “fahişyemeğeboykot” başlığı ile sosyal medyada epey taraftar buldu.

 
Ancak şunu da unutmamak gerekiyor; piyasada fırsatçılar varsa bunun sebebi de yine ülkeyi yönetenlerdir.