Tarikat ve cemaatler, maneviyata önem verdiklerini, dünyevi alanda, mal-mülkte gözlerinin bulunmadığını belirtmek için hep “bir lokma bir hırka yeter” derler. Ne var ki, gerçek hiç de öyle değildir ve her biri bir ticaret yapmak amacıyla kurulmuş şirketler gibi çalışır.
Özellikle 1980 sonrasında önleri açılan, bir şekilde siyasi bir hami buldukları için fiili olarak hiçbir yasağa takılmayan cemaatler, camilerin altına yaptırdıkları bakkal-market çalıştırma işiyle ticarete giriştiler. Ticareti seviyorlardı; çünkü bunu peygamberin sünneti kabul ediyorlardı. Hz. Muhammed’e göre ticaret hayırlı ve kutsal bir faaliyet kabul edildiğinden ümmeti de ticareti alabildiğine kutsadı ve AKP döneminde o marketler, taşralı muhafazakarlar tarafından kurulan ve Anadolu Aslanları/Kapları olarak ifade edilen küçük ve orta ölçekli işletmeler, siyasi ve bürokratik desteği de arkasına alarak alabildiğine büyüdüler ve çoğu holdingleşti.
“Paranın yüzü sıcaktır” derler ya; müritlerine “bir lokma bir hırka” öğütleyerek, “Mülk Allahın’dır, Allah zenginliği istediğine, bilimi isteyene verir” telkininde bulunarak ekonomik eşitsizlikleri görünmez kılan ya da meşrulaştıran tarikatlar, servet biriktikçe zühd ve takvayı unuttular; büyük lokmalar yutmaya başladılar. Eğitimden sağlığa, medikalden inşaata, helal turizme kadar çok geniş bir alanda adeta bir ağ oluşturup tekelleştiler. Şeyhlerin, şıhların etrafında toplananlar mürit miydi, müşteri miydi belli değildi. Her mürit, cehennem ateşinden koruyacak denilerek pazarlanan yanmaz kefen/terlik satılacak müşteri idi.
AKP’nin, ticaret ve inşaat üzerinden kendi çarpık ekonomik sistemine entegre ettiği bu tarikat sermayesinin bir süre sonra kendi arasında rekabet yaşaması kaçınılmazdı. Bir süredir İsmail ağa cemaatinde yaşanan ve çözülmesi için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın devreye girmesinin istendiği kriz, böyle bir kriz.
İki gün önce de sosyal medyaya düşen Menzil dergahındaki kavga görüntüleri, lokmayı kimin yutacağı meselesinden ibaret. Telaffuz edilen rakamlara bakılırsa Abdulbaki Erol’un mirasçıları arasında yaşanan ve karşılıklı suçlamalarla alevlenen kavgada, paylaşılamayan miras 17 milyar lira gibi devasa bir büyüklüğe sahip. Kimileri bu rakamın 50 milyar lira, kimileri 100 milyar lira olduğunu iddia ediyor. Şeffaflık olmadığı için biz fanilerin gerçek rakamı bilmesi herhalde mümkün değil gibi…
Semerkand Vakfı içindeki ayrışmada oğullardan Saki Erol Serhendi Vakfı’nı kurmuştu; dolayısıyla kavga Semerkand ve Serhendi Vakfı arasında yaşanıyor.
Kavga ama ne kavga…
Müritlerine öteki dünyada cennet vaat edenler, bu dünyanın nimetleri için kafa göz yararcasına birbirlerine saldırıyorlar. Sanki bir çıfıt çarşısı… Taşlar, sopalar, su şişeleri havada uçuşuyor. Yaralananlar oluyor, jandarmalar geliyor ve devlet şeyhlere koruma polisleri tahsis ediyor.
Kavganın nedeni de Menzil Camisi’nin bir bölümünde yapılacak inşaat; iddialara göre hepi topu 50 metrekare… Malum, yeni nesil İslamcılar, inşaat işini pek seviyorlar. Yıllardır eteklerine tutuştukları Necmettin Erbakan’ın hakkını teslim etmek gerekirse, O, “ağır sanayi” “motor sanayi” deyip durur; üretimin önemini vurgulardı. Zamane İslamcıları ise tam bir betonperest, ithalatçı ve perakendeci çıktı.
Çünkü din istismarcılığının en kestirme yoldan kısa zamanda büyük zenginlikler yarattığı bu alanlar, al-sat uyanıklığı, imar oyunları dışında hiçbir düşünsel faaliyet, ar-ge, bilimsellik gerektirmiyor.