Suriye’yi fethe çıkıp Halep’e Hama’ya, Humus’a plaka dağıtmaya başlamışken ve de o zafer coşkusu ile Emevi Camii’nde şükür namazı kılma kuyruğuna girmişken kendi gerçekliğimizi yüzümüze vuran bir gelişme yaşadık. Milyonlarca insanın aileleriyle birlikte günlerdir nefesini tutarak beklediği asgari ücret nihayet açıklandı ve kamuoyunda bir öfke dalgası yükseldi.
Asgari ücret komisyonunun toplantıları, Suriye’deki gelişmelerin gölgesinde kalmıştı. Zaten iktidarın istediği de buydu. İktidar, açlık ve yoksulluğun, adaletsizliklerin konuşulmasından rahatsız olduğu için olabilecek her fırsatı değerlendiriyor ki, Suriye de günlerce bizim gündemimizde ilk sırada yeraldığı için iktidar rahattı.
Biz Suriye’yi konuşurken bir tiyatro oynanıyordu oysa… Komisyon üç kez toplandı. Toplandı toplanmasına ama üyeler kek-kurabiye yiyip çay kahve içip sohbet etti herhalde. Çünkü, toplanıp, toplanıp dağılan komisyonda rakam hiç konuşulmadı bile. Doğrusu bu durum bize tuhaf gelmedi, hiç şaşırmadık. Nedeni de komisyonun zaten göstermelik toplandığını bilmemizden kaynaklanıyordu.
İşçi kesiminin ne söylediğinin bir anlamı yoktu. Zaten yıllardır işçileri iktidara ezdiren, mış gibi muhalefet yapan sarı sendika demekte hiçbir tereddüt etmeyeceğimiz Türk-İş yöneticilerinin bir diyeceği de bulunmuyordu. Onlar da oynanan tiyatronun gönüllü figüranı oluşlardı. Çünkü, sendika yönetimi “siz niye bir rakam söylemiyorsunuz” şeklindeki tepkilerden kaçamayacak noktaya gelinceye kadar sustu ve son anda 29 bin lira rakamını telaffuz etti.
Sonunda asgari ücret 22 bin 104 lira olarak açıklandı. Ama Perşembe veya Cuma günü açıklama yapması beklenen komisyon apar topar toplandı ve Çarşamba gece yarısı belirlenen rakamı duyurdu. Aralarında işçi temsilcisi yoktu. Dikensiz gül bahçesi misali, işveren ve hükümet temsilcisi Bakan Işıkhan, milyonlarca insanın merakla beklediği rakamı ilan etti. Böylece, tiyatronun perdesi kapandı. Hükümet, Türkiye’nin en eski sendikalarından birini öyle bir değersizleştirdi ki, Türk-İş’in bize malum olan sarı sendikacılığı tescillendi.
Türk İş Başkanı Ergün Atalay, ah vah ediyor ama söylediğinin zerrece kıymeti yok. 22 yıldır hükümet talimatlarıyla hareket etti ve işçiyi meze yaptı. Çünkü onun da kendi iktidar alanında kurduğu bir saltanat düzeni var ve bozulsun istemiyor. Hak-İş Sendikası’nın adını hiç anmıyorum bile çünkü onlar resmen AKP’nin işçi ofisi gibi çalışıyor.
Şimdi Türk İş Başkanı Ergün Atalay, “Masaya rakam gelmedi. Masada hükümet var, bakanlıklar var. Dün toplantıya katılmama kararı aldık. Bizim masada olmamızın bir anlamı yok. Biz bulanık suya giriyoruz. 15 kişi katılıyoruz, işverenle hükümet bir arada olup istediği kararı çıkarıyor” diyor ve “Daha da Davos’a gelmem” havasında bir daha komisyon toplantılarına katılmayacaklarını ifade ediyor. İfade ediyor ama kim inanıyor derseniz hiç kimse…
Biliyoruz ki, sendikal mücadelenin asgari onurunu bile koruyacak kudrette değil. Şartlar gerektirdiğinde tıpış tıpış o masaya gidecekler ve halkın açlıktan mahkum edildiğine aldırmadan oynadıkları tiyatroyu devam ettirecekler.
Atalay, “Ben konu mankeni miyim?” diye serzenişte bulunuyor. Evet 22 yıldır konu mankenliği yaptın.
Hükümetin eli rahat, nasıl olsa “aya dört şeritli yol yaptığını söylese” inanacak, hamasetle, ajitasyonla uyumaya devam edecek bir kitlesi mevcut. Üstelik, şu sıra “Şam’ı fethettik” propagandası ile estirilen rüzgar varken, yoksulların feryadını kim duyar? Nitekim trol hesaplar “kim düşünür asgari ücreti, biz Suriye’yi aldık” hamaseti ile algı oluşturmaya çalışıyor. Enflasyon yüzde 46 iken asgari ücreti yüzde 30 artıran Erdoğan ise “İşçimizi enflasyona ezdirmedik” derken, Fetih suresini okuyarak fetihle muştulandığını duyuruyor.
Şu çok açık artık… Açlıkla sınıyorlar bizi. Bünyelerimizin açlığa, sefalete ne kadar dayanacağını test ediyorlar. Adaletsiz, emekçi düşmanı bir yönetimin üzerinde deneyler uyguladığı kobaylarız biz.