Uzun bir süredir şirket sahibi dostlardan ‘Enflasyon düzeltmesi yaptıracak mıyım’ yönünde sorular geliyor. Konuyu Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndaki bürokratlara yönelttim. Aldığım cevap; “2023 yılında 50 milyon liranın altında cirosu olan bütün şirketler (limited, anonim hiç fark etmiyor) 2024 yılında enflasyon düzeltmesi yapacak” yönünde oldu.
Bu düzeltmede kim karlı derseniz, özsermaye yerine, ağırlıklı borç ile finanse eden ve yatırımlarını fabrika binası, arsa, makine teçhizat, gayrı maddi haklar gibi sabit sermaye unsurlarına yatıran işletmeler 2024’ün ilk geçici vergi döneminden itibaren varlıklarındaki bu parasal olmayan değerlerin artışı nedeniyle, bu değer artışlarını matrahlarına ekleyerek vergiye tabi tutacaklar.
Tersine özkaynağı güçlü, parasal olmayan aktif varlığı (bina, makine, teçhizat vb) düşük işletmelerin ise ‘sermaye zararı’ ortaya çıkacak ve vergi matrahını düşürecekler. Yani enflasyon düzeltmesinden kimin vergi avantajı sağlayacağı, kimin ek vergiye maruz kalacağı o şirketin bilanço yapısına göre değişecek. İşte enflasyon düzeltmesi bu işletmeleri vuracak.
Örneklendirelim…
Diyelim ki; sermayesi 1 milyon lira olan bir işletme 9 milyon lira da borçlansın ve toplam 10 milyon lirasını da bir bina yatırımında kullansın. Bu işletmenin aldığı 9 milyon lira borç (parasal kıymet) enflasyon düzeltmesine tabi olmadığından aktifteki bina (parasal olmayan kıymet) enflasyon düzeltmesine tabi olacak ve kar yaratacak. Dolayısıyla bu işletme için enflasyon düzeltmesi ek bir vergi anlamına gelecek.
Bir de tersi durum var tabi. Yine bir işletme düşünün. 10 milyon lira sermayesi var. Bu sermayenin 5 milyon lirası ile bir gayrimenkul (arsa, konut) almış olsun. Kalanı banka hesabında duruyor olsun. Bu işletmenin sermayesi parasal olmayan (arsa konut) varlıklarından fazla olduğu için buna enflasyon düzeltmesi kaynaklı bir vergi çıkmayacak. Tersine sermayenin düzeltmesinden kaynaklı bir zarar çıkacak ve bunu normal operasyonları nedeniyle oluşan vergi matrahından düşebilecek. Enflasyon düzeltmesi bu işletmenin vergisel olarak lehine çalışacak. Bu şekilde özsermayeleri ile kendilerini finanse eden firmaların korkacağı bir şey yok. Enflasyon düzeltmesi onların lehine çalışacak vergi yükleri azalacak.
Asgari ücretin adının konulacağı toplantının bir anda 24 Aralık Salı akşamı saat 20:30’da olacağı duyurulduğunda ilk düşen haberler TÜRK-İŞ’in toplantıya katılmayacağı yönünde oldu. O esnada TÜRK-İŞ Başkanının 3’üncü toplantının ardından asgari ücret rakamını açıkladığı toplantı ile ilgili düşüncemi şimdi söyleyeyim.
TÜRK-İŞ’in görüşmeler sırasında ‘önce işverenlerin ve hükümetin rakamını görelim’ sözünden bir anda 29 bin 583 lira gibi bir tutarı asgari ücret talep ettiğini dile getirmesi dikkatimi çekmişti. Bu adım aslında bana göre ‘topu taca atma’ taktiği idi. Bu adımla işçiye ‘senin için elimden geleni yaptım, asla alamayacağın ücreti dile getirdim’ demiş oldular diye düşünüyorum. İşverenlerin de hükümetin de bu rakama hiçbir zaman gelmeyeceğini bildiği halde 29 bin 583 lira olarak söylemesi ‘tribüne oynamaktı’ bana göre. TÜRK-İŞ gibi bir sendika işçi kesimindeki ekonomik zorluğun mücadelesini böyle ‘kenara kaçarak mı’ vermesi gerekiyor? Bunu düşünmeden edemiyorum! Yoksa TÜRK-İŞ’in yılda bir kez böyle kritik durumlarda ‘bu şekilde davranması istenildiği için temsil yetkisi veriliyor’ önyargısı sadece bende mi oluşuyor?
Sorun; Türkiye’de iktidarları zora sokacak sendikal mücadeleyi vereceklere fırsat verilmemesidir.