Türkiye 1952 yılının 18 Şubat tarihinde NATO’ya katıldı. Üsteli SSCB’nin etrafını sarmayı amaçlayan NATO anlaşmasına Türkiye’nin katılmasını Truman Doktrini tetikledi aslında.

1947 yılında ABD’nin başkanı Harry Truman tarafından komünizm tehdidi altındaki devletlere mali ve askeri yardım yapacağını açıklaması, Sovyet karşıtlığının bu yeni politikada temel esas olduğunu ilan etmesiydi. Türkiye bu doktrine sahip çıkarak ABD ile yakınlaşmaya başlamıştı. Sovyetler Birliği lideri Josef Stalin bunun üzerine toprak ve Boğazlar üzerinde hak iddiasına başlamıştı. Bu durum Türkiye'yi ciddi milli güvenlik endişesine sürüklemişti. Türkiye, Sovyet tehdidini bertaraf edebilmek için Kuzey Atlantik İttifakı'na (NATO) üyelik çalışmalarına başladı. 

Bu süreci tarihçiler daha iyi açıklar ama burada ABD ve SSCB arasında sanki gizli bir anlaşma var. ABD ‘SSCB komünizmi tehlikesi var’ diyor, SSCB hemen yakınındaki ülkeyi tehdit ediyor ve 'tehdidi gören ülke NATO’ya giriyor’ bu bir oyun mu? 

Tarihler bugünü gösterdiğinde oyun değişmiyor! Bugün Ukrayna’ya Rusya’nın girmesi için önce Ukrayna’nın kışkırtılması, Ukrayna’nın NATO’ya üye olacağını açıklatacak kadar ileri gidilmesi ve ardından Rusya’nın orayı işgalini sağlamaları. Dahası uzun zamandır NATO’ya girmeyi reddeden Rusya’nın Kuzey’deki iki komşusu İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girme planının devreye alınması. Artık şunu da söyleyebiliriz; Ukrayna NATO’ya giremezse, yerine yukarından Rusya’yı saracak bir hamle ile iki ülkeyi eklemiş oldular. Burada bir oyunun oluşu sadece bana mı öyle geliyor?

Bütün bunları neden anlattım…

NATO’ya 1952’de girdikten sonra Türkiye’de bir kamu kurumunun kuruldu. Birleşmiş Milletlerin de desteği ile Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE) 1953 yılında açıldı. TODAİE’nin genel amacı, kamu yönetiminin çağdaş düşüncelere ve yaklaşımlara uygun olarak gelişmesine yardımcı çalışmalarda bulunarak yönetim konusunda eleman yetiştirmekti. Bu düşünce ile kamu yönetimi alanında öğretim elemanlarının yetiştirilmesine yardımcı olmak amacıyla, kendine özgü bir akademik kurum haline geldi. Enstitü'nün Türkiye'deki akademik yaşam ile bağı, yalnızca bilimsel işlevli bir kurum olması dışında, personel istihdam biçimiyle de oluşturuldu. Şimdiki hali ile TODAİE artık 1992 yılından bu yana merkezi Brüksel’de bulunan Uluslararası Yönetim Bilimleri Enstitüsü’nün Türkiye ulusal seksiyonunu oluşturuyor.

Ancak dünya genelinde karışıklığın da başladığı yıllardı. Ülke ve dünya ekonomisi 1970’lerden itibaren enflasyon, artan işsizlik, uluslararası para sisteminin sarsıntıya uğraması ve petrol krizi sorunlarıyla karşı karşıya kalmıştı. 1973’te tüm dünyada yaşanan petrol krizi doğal olarak Türkiye’yi de etkilemişti. Buna hazırlıklı olmayan Türkiye ekonomisi ağır yara almıştı. Ekonomik sıkıntıların yaşandığı Türkiye'de halk, yoksullaşmaya ve giderek sosyal sorunların artmaya başladığı bir döneme girmişti. O günler oldukça çalkantılı günlerdi. Temeli 1960’lı yıllarda atılan sağ-sol kutuplaşması ve dünya düzeninde yaşanan olaylar, tüm dünyada öğrenci hareketlerinin yükselmesine sebep olmuştu. Siyasetçilerin de içinde bulunduğu çatışma ve kutuplaşma ortamı toplumu ve üniversite alanını paralel olarak etkilemişti. İşte tam bu dönemde, dönemin Ecevit hükümeti TODAİE’nin kuruluşundan 20 yıl sonra TODAİE’ye bağlı 1974 yılında Sevk ve İdare Yüksek Okulu’nun (SİYO) açılmasını istedi. Üniversite sınavlarındaki yığılmayı da önlemek amacıyla SİYO için üniversite sınavlarına girildikten sonra önkayıt sistemi ile kayıt yapılması sağlandı. O okulun amacı ve hedefi kamu ve henüz filizlenmekte olan özel sektöre yönetici yetiştirilmesiydi. Bu amaç çerçevesinde Anadolu’nun değişik illerinden koparak gelen, geleceğe umut ve inançla bakan ortak bir ülküye sahip gençler kayıt oldu. Ülkenin daha demokrat, daha çağdaş ve yaşam kalitesi daha yüksek bir konumda olmasını istiyorlardı. Güçlü bir mücadele ruhu ve isteği hakimdi iç dünyalarında.

Okulda verilen derslerin arasında uluslararası muhasebe sisteminden, maliyet muhasebesine, ithalat-ihracata kadar iktisadi idari bilimler ve siyasal bilimler alanında eğitim veren üniversitelerin ortak dersleri yer aldı. Öyle ki okulun hocaları arasında Mümtaz Sosyal da vardı, siyasal bilimler fakültesinden hocaları oldu. Hatta bu derslerin etkisi midir bilmiyorum, tanıdığım SİYO mezunlarının çok büyük bölümü kendi işlerinde oldukça başarılı oldular.

Ancak 1974’de açılan okul 12 Eylül 1980 darbesi sonrası 1982’de kapattı. Ancak 8 yıl eğitim veren okuldan toplam 1230 öğrenci mezun oldu.

İçinde bulunduğumuz Kasım ayının 2’sinde okulun kuruluşunun 50’inci yılını SİYO’da okuyanların Siyasal Bilimler Fakültesi’nden hayattaki iki hocalarından Prof. Dr. Mesut Gülmez ve Prof. Dr. Ömer Bozkurt’un da katılımıyla o yıllardaki duyguları ile birlikteliklerinin bugünlere kalan etkisi bir belgeselle tarihe geçirildi. Belgesel SİYO mezunu TRT’de kameramanlık ve yönetmenlik sonrası emekli olan Ayhan Özvatan tarafından hazırlandı. Biz de verilen bu emeğin basında yer alması konusunda birkaç dosttan ricada bulunarak katkı verdik. Belgeselde bugün yaşları 70’lere gelmiş yaklaşık 200 kişi 50 yıl önceki duygularla geçmişi yad ettiler.

Bu okul niye kapatıldı diye düşününce; Türkiye’nin 1974-1980 yıllarındaki siyasal süreçlerinin yoğunluğunda kamuya ve özel sektöre çağdaş, demokrat, üst yönetici yetiştirecek bir okulun varlığının komünizmle mücadele adı altında Sovyet karşıtlığı içerisindeki ABD ve NATO’yu nasıl rahatsız etmiş olabileceği görülüyor. 12 Eylül Askeri Darbesi’ni yaptıranların aynı zamanda kamuda üst yöneticiliğin önünü keseceği tek hamle idi okulun kapatılması. Yapılan da oydu. Bakın 1980 darbesinden sonra kamuda yapılan atamalar ve bu atama sahiplerinin eğitimde, ekonomide, sosyal yaşama ilişkin süreçlerde aldıkları kararlarla ülkeye yaşatılan erozyona, Türkiye’ye sadece 44 yıl kaybettiren bir darbe miydi; siz karar verin?

Bugün NATO üyeliği içerisindeki Türkiye’nin kayıpları ile kazanımlarının bilançosu döküldüğünde ortaya çıkan kaybı, belki bizim gibi 50 yıl sonra İsveç ve Finlandiya’nın anlayacağını söylersek belki daha iyi anlaşılır.