Okurlarımız zaman zaman bizlere gönderdiği yazılarda; ya eksik gördükleri uygulamaları gündeme getirmemizi ister, ya da başlarından geçen gerçekten her okuyan kişinin çok büyük olasılıkla yaşadığı konulara dikkat çekmemizi ister. Bunlardan biri de şehir hastanesinde randevusunu aldığı doktoruna ulaşmak isterken nasıl zorluklar yaşadığını anlatan Ankara’da bir dönem üst düzey görev yapan bürokratımızdan geldi.

Ben de noktasına virgülüne dokunmadan sizlere ulaştırıyorum. Eminim hemen hemen hepimizin yaşadığı bir konu. Ancak, bu bürokratımızın güzel üslubu nedeniyle okunmaya değer olduğu düşüncesindeyim!

"Birkaç gün önce, hayatımda ilk kez Etlik Şehir Hastanesi'ne gittim. Randevuyu 15 gün önce almıştık. Randevu aldığımız doktor, alanında isim yapmış bir profesördü. Hastane, çok geniş bir alan üzerine kurulmuş, onlarca ayrı binanın birleştirildiği devasa bir yapı. Randevumuz Nöroloji Bölümündeydi. Hastanenin üç tarafında açık otoparklar var. Yaklaşık 2 tur dolanmama rağmen boş yer bulamayınca kapalı otoparka girdim. Yer bulmak ne mümkün! Kızımı hastane girişine yakın bir yerde indirdim, randevuya geç kalmaması gerekiyordu. Trafik cezası yemeyi, başka bir aracın arabama sürtmesini göze alarak arabayı bir yere bıraktım. Orada bir görevliyle tartıştım. Arabayı bırakırım - bırakamazsın tartışması. Ceza yazdıracağını söyledi. “Yazdır” dedim. O arada, görevli kişi kapalı alanda sigara yakınca, ben de fotoğrafını çektim. Bu da ayrı bir tartışma konusu oldu haliyle. Randevumuz saat 13:40'ta idi. Arabayı bıraktığımda saat 13:10 olmuştu. Neyse, daha yarım saat var, yetiştik diye rahatladım. Arabayı kolay bulabilmek için duvardaki harf ve rakamın fotoğrafını çektim: Turuncu F6.


Bir giriş kapısı buldum, sonra bir asansör. Asansörün girişinde veya kabinin içerisinde, hangi katta hangi tıbbî bölüm olmadığı için, bir kat yukarıda indim. Bir danışma bankosu görünce, nöroloji bölümünü sordum. “Hangi nöroloji?” diye cevap aldım. Beklemediğim zor bir soruydu. Meğer orada çok sayıda nöroloji polikliniği varmış ve hepsi ayrı bina ve bloklardaymış! Kızımı aradım, nerede olduğunu sordum. Kızım “nerede olduğumu bilmiyorum, nörolojiyi arıyorum ama bulamıyorum, geç kalacağım galiba” dedi, endişeli ses tonuyla. Bir yandan kızımla konuşurken, bir yandan yönlendirme yazılarını takip ediyorum. Gördüğüm görevlilere soruyorum; cevap: “Hangi nöroloji?” Nihayet “Onkoloji Nöroloji” olduğunu anlayabildim.

Bu kez onkoloji nörolojiyi tarif ettiler. Hızlı yürümekten ter içerisinde kaldım. Zaten bel fıtığımın atak dönemindeyim. Hızlı yürümek ve terden belim ağrımaya başladı. Vakit daralıyordu. Kızımı aradım, “galiba bu kez yaklaştım” dedi. Onkoloji Nöroloji, Ortopedi Nöroloji, Radyoloji (Nöroloji Onkoloji) levhaları! Hangisine girsem doğru yer değil. Neyse ki bir “idare amiri” odası görüp idare amirine sordum. Danışma personeli doğru yönlendirememişlerdi ama idare amiri bilirdi! Ona sordum; “Onkoloji Nöroloji yok, ters gelmişsiniz, Ortopedi Nörolojiye gitmelisiniz” dedi. Sağlık Bakanlığından gelen teyit mesajını gösterdim. “Hımm varmış!” dedi. Yine bir yer tarifi: “Şuradan sağa dön, sonra köprüyü geç, sora sola dönüp orada tekrar sor!” Sağ olsun, bilgisini esirgemedi benden. 

Kan ter içinde, belim ağrıya ağrıya ve giderek daha hızlı adımlarla gitmek istediğim polikliniği buldum. Saat 13:42 olmuştu. Burası hastaneydi, önceki hastaların işi uzamış olmalıydı ki; kızım da kapıda bekliyordu. Yaklaşık yarım saat hastane koridorlarında bir kaybolup bir ümitlenip bir sinirlensem de sonunda kızımı bulabilmiştim.

Bulabilmiştim ama kızım galiba yanlış bir doktorun kapısında bekliyordu. Randevu aldığımız profesör bir kadındı, kapısında beklediğimiz ise erkekti. Kapının yanındaki isimlikte bir erkek ismi yazıyordu. Kızımla “olsun, sonuçta bu da bir profesör, fark etmez” fikrinde birleştik. İçeride hasta var sanırken, içeriye, doktor olduğu giyiminden anlaşılan birisi girdi. Yaşına bakılırsa profesör olması mümkün değildi. Dışarıda bekleyen ilk hasta için butona basmış olmalı. Kapının üzerindeki hasta çağırma ekranında bir hasta ismi belirdi. Saat artık 13:55 olmuştu. Doktor henüz bu saatte gelebilmisti. İlk çağırdığı hasta ise 13:10 hastası!

Neyse efendim, sıramızı bekledik. 13:40 olarak aldığımız randevuya rağmen, sıra bize geldiğinde saat 14:30 olmuştu.

Buna da şükür, polikliniği bulmanın bile çok yorucu bir başarı olduğu bir yerde sıramız gelmişti artık. İçeri girdik, meramımızı anlatırken öğrendik ki; içeride bizi dinleyen kişi profesör değil. Belki hekim bile değil. Ya tıp fakültesi öğrencisi veya asistan. Onu bilmemiz mümkün değil. Cep telefonundan profesörü aradı. “Hocam” diye hitap etti. Profesör, durumu ciddi görmüş olmalı ki; “2 gün sonra gelsinler” demiş. Bir kağıda, profesörün adını yazıp bize verdi.

İki gün sonra geldiğimizde bulmamız zor olmasın diye o polikliniği bulmaya koyulduk. Aynı işkence yeniden başlamıştı. O devasa hastane ve labirent gibi koridorlar içerisinde yer bulma işkencesi. Buna siz “eziyet” de diyebilirsiniz. Yine artık Onkoloji Nöroloji diye soruyoruz Radyoloji (Ortopedi Nörolojiyi tarif ediyorlar. 20-25 dakika aradıksa da ilgili polikliniği bulamadık. Profesörün adını ve soyadını söylüyorum danışma personeline “biz isim bilmeyiz” diyorlar. Anlıyorum, bir bilgisayara tüm hekimlerin adını kaydedip bina-blok-oda numarası yazmak çok zor! Bilgisayar icat edildi de "vatandaşın işini kolaylaştırma anlayışı" henüz ithal edilemedi! 

Neyse çok yorulduk, bulmaktan ümidi kesip bir bank bulup oturduk. Neyse ki akıllı cep telefonları ve Google var da; bir özel hastanenin Nöroloji bölümünden randevu aldık, hemen ertesi güne. “Fark ücret ne olacak?” mı dediniz? Efendim ne önemi var, çoğumuz zenginiz!!


Sıra o hastaneden ayrılmaya gelmişti! Emin olun arabayı park ettiğim yeri bulmak, poliklinik bulmaktan daha zor. "Turuncu otopark" diyorum, "hangi binanın turuncusu?" diye soruyorlar. Meğer her binada turuncu, sarı bilmem bir üçüncü renk daha varmış. Eee haklılar, renkleri boya olarak değil de otoparklara isim verirken tasarruflu kullanmak lazım! Ona sor, buna sor, özel hastane için randevu alırken oturduğumuz banka bir daha geldik. Asansörden indik, morgdan geçtik. Dışarı çıktık, ters taraftan çıkmışız. Hiç mübalağasız en az 40 dakika da doğru otoparkı bulmak için yürüdük. Bu arada koşuşturmaca sırasında yakın okuma gözlüğümü düşürmüşüm.

Yarım günümüz yer aramakla geçti. Biz oraya yer aramaya değil, derman aramaya gitmiştik. Muayene olamadan çıktık. İtiraf etmeliyim ki; Etlik Şehir Hastanesi'nin içerisindeki pastaneler, kafeler, mağazalar çok güzel. Tıpkı bir AVM gibi! Bu hastaneye şifa aramaya değil ama kahve içmeye, pasta yemeye gidebilirsiniz!!!

Kıymetli Üstadım, koskoca illerdeki hastaneleri, "şehir hastanesi" adı altında bir veya birkaç merkezde birleştirmek, iyi bir fikir değildi. Vatandaş odaklı yönetim anlayışı, hizmeti vatandaşa en yakınındaki noktadan sunmayı gerektirir. Öylesine devasa yapıların yönetilmesi, hiç de kolay değil. Çözümü büyüklerimiz daha iyi bilirler. Bize soran olursa bizim de naçizane fikirlerimiz tabii ki var.

Son bir konu. Bu biraz siyasi. Üstadım bugüne kadar hep özel hastanelere gidiyorduk. Kızım böyle bir olayı yaşayınca bana sözleri şu oldu: “Baba, biz buradaki insanların bu hallerini bilmeden AK Parti'ye oy verince, o insanların vebalini almış oluyor muyuz?”