Türkiye'de ücret gelirlerinden alınan vergiler arasındaki adaletsizlik giderilmediği gibi, enflasyonist dönemlerde bu adaletsizlik iyiden iyiye derinleşiyor.

Ülkemizde gelir vergisi tahsilatının büyük çoğunluğu kaynakta kesinti yöntemiyle ücretlilerden tahsil edilir. Emek geliri üzerindeki bu yükü adaletli dağıtma yönünde bir çabanın da hiç olmadığını belirtelim. Eğer bu yük daha adil ve dengeli dağıtılsa istihdam ve büyümeyi olumlu etkileyeceğini de belirtelim.

Kaynakta kesinti işverenin işçinin ücretini öderken, vergisini kesip isçi adına vergi dairesine yatırması yöntemidir. Burada bir şey söylemekte yarar var. Çalışanın vergisini kaynakta kesme yönteminde, aslında çalışana ciddi bir vergi yükü çıkar, ancak kaynakta kesildiği için çalışan bu vergi yükünü psikolojik olarak daha az hisseder. Bu aslında ilginç bir illüzyondur.

Nedenini söyleyeyim!

Kaynakta kesinti ile vergi yönteminden başka, bir de beyanname usulü vergilendirme var. Beyanname usulü; gerçek ve tüzel kişilerin ücretlilerden gelirlerini yıllık beyanname ile bildirmesi yöntemidir.

Gelir Vergisi Kanunu’nun (GVK) 89’uncu maddesinde kişinin kendisinin, eşinin ve küçük çocuklarının eğitim ve sağlık harcamalarını gelirinin yüzde 10’unu geçmemesi kaydıyla indirimden faydalanmasına fırsat verilir. Böylece daha düşük vergi ödemeleri sağlanıyor. Ancak, ücretten vergi kesilmesi yönteminde beyanname olmadığı için bu indirimler faydalanamazlar, ödenen vergi bu kesimlerde artar. 

Beyanname usulü tüm ücretlilerde uygulanmadığı için adaletsizlik de burada oluşuyor

Adaletsizliği yaratan böyle iki başlı vergileme yöntemini kaldırmak aslında siyasi iradenin varlığını da ortaya koyar.

Adaletsizliği gidermenin en kolay yolu; maaşı ödenirken vergi kesilenlerin vergi oranını, beyanname vererek vergi ödeyenlere göre daha düşük tutmaktır. 

Bir başka yolu daha var.

Ücretinden vergisi kesilenlere de yıllık beyanname verme imkanı sağlanmasıdır. Böylece bu kesimler de eğitim, sağlık gibi bazı giderlerini matrahtan indirebilir.

Buraya kadar ücretlerden vergi tahsilatında iki başlılığın adaletsizliğini anlattık.

Şimdi bir de enflasyonist dönemlerde yaşatılan bir başka adaletsizliği anlatalım.

Enflasyon özellikle vergi sistemleri üzerinde ciddi çarpıklıklar yaratır. Yüksek enflasyon oranları, artan oranlı gelir vergisi sisteminde işçilerin ücret gelirlerini bir üst vergi dilimine doğru iter. Buna teoride “Gelir dilimi sürüklenmesi” denilir. Burada ortaya çıkacak adaletsizliği düzeltmenin yolu ise vergi dilimleri arasında enflasyon düzeltmesi yapılmasıdır. Bu yapılmadığı zaman vatandaşların harcanabilir gelirinde gerçek bir artış olmamasına rağmen, nominal artış daha yüksek oranda bir vergi yaratır. Söz konusu çarpıklık özellikle alt ve orta gelir grubunu olumsuz etkiler.

Türk vergi sisteminde enflasyonun olumsuzluklarına karşı önlemlerin başında “yeniden değerleme” uygulaması gelir. Yeniden değerleme oranı ile de vergide adaletsizlik giderilebilir.

Burada öncelikle, belirlenen yoksulluk sınırından daha düşük olan maaş ve ücretler, birinci vergi dilimine sabitlenmelidir. Yoksulluk sınırını geçene kadar bir üst vergi dilimine geçirilmemelidir. Gelir vergisinin ilk diliminin yüzde 15’ten yüzde 10’a düşürülmeli ve dilim sayısı artırılmalıdır. Yeniden değerleme oranları vergi dilimlerine uygulanırken küsuratlar aşağı yönlü yuvarlanmamalıdır. Yüksek enflasyon ortamında yeniden değerleme oranları kişi başına düşen milli gelir artışını da öngören bir metotla hesaplanmalıdır. Cumhurbaşkanı yeniden değerleme oranını yüzde 50’sine kadar artırma yetkisine sahip olduğu için ihtiyaç duyulduğunda bu yetki sınırlarında vergi dilimi artışlarına pozitif müdahale etmesi sağlanmalıdır.

Yeni yılın güzellikler getirmesi dileğiyle...