Geldik yine bir asgari ücret sürecine. ‘Asgari Ücret Tespit Komisyonu’ ilk toplantısına yarın yani 10 Aralık tarihinde başlıyor. 20 gün kadar ülkede bir gaz alma süreci olacak. Asgari ücret tartışmalarının nedenini tam ortaya koymadığımız sürece, ‘gaz alma’ toplantıları da hep olacak. Biz gazeteciler de o toplantıları fiyakalı, gösterişli kısacası alengirli başlıklar ile anlatmaya çalışacağız. Ama işin özüne inmediğimiz müddetçe biz asgari ücretteki ‘kayıkçı kavgasını’ sürdürüp dururuz, duracağız da.
O nedenle gelin ‘biz asgari ücreti neden tartışıyoruz’daki eksikliği masaya yatıralım…
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), daha 1970 yılında yürürlüğe koyduğu 131 numaralı sözleşmesinin 3. maddesinde asgari ücretin tespitinde gözetilmesi gereken noktaları gözler önüne sermiş durumda. Bu kapsamda sözleşmede, asgari ücretin nasıl tespit edileceğinden, ülkedeki genel ücret seviyesinin, yaşam standartlarının, işçinin, ailesinin, kalkınma ve istihdam durumlarının dikkate alınması gerektiğine vurgu yapılır. Ama Türkiye bu sözleşmeyi 54 yıldır imzalamadı.
Kurtulmak istiyorsak ücret adaletsizliği ve haksızlık yaratan bu sabrı taşıran tartışmalardan, ILO sözleşmesini yüreklice imzalamalıyız ve içerisinde bulunduğumuz coğrafyaya örnek olmalıyız. Nitekim geçen Temmuz ayında ILO Türkiye Direktörü Yasser Ahmad Hassan ile bir röportaj yapmıştık. İlgilenen okurlar aşağıdaki linklere bir kez daha bakabilirler: https://www.baskentgazete.com.
ILO asgari ücretin belirlenmesi konusunda oldukça net. Bu ücrette seviye belirlenirken iki önceliğe ve dengeye bakıyor: Yaşam maliyeti açısından uygulanabilirliği ve işletmelerin sürdürülebilirliği. Bu denge ise işletmelerin durumuna ve hane halkının durumuna ilişkin yapılacak anketler ve enflasyon konusu da dahil edilerek doğru verilere göre olmasıyla sağlanır. Çünkü bu dengeyi gözetmeyen ülkelerde ILO’nun tespitine göre bir kısır döngüye giriliyor.
ILO, tartışmaların kısır döngüye dönüştüğünü gördüğü ülkelerde 3’lü diyalog mekanizmasından (hükümet, işçi ve işveren) ortaklaşa ‘ne yapalım siz ne önerirsiniz’ şeklinde fikirlerinin de alınabileceğine işaret ediyor. Hatta yaz ortasında Meksika’da benzer bir bu durum oluştuğunda ILO orada sadece “işçinin geçim standartlarının kalitesine değil, kadınlar, engelliler, ülkenin ekonomik durumu, hane halkı geçim standardına göre desteklemeler, kadın çalışanların desteklenmesi gibi hepsine birlikte bakılması önerisi ile ortak mutabakata varılmasına destek olduklarına dikkat çekiliyor.
Biz röportajımızda ILO Direktörü Hassan’a TÜİK tarafından hazırlanan verilerin kamuoyunda güvenilir bulunmadığı hatırlatıp, ‘ENAG gibi anket ile ölçüm yapan kurumların verilerine de bakılır mı?’ sorusu yöneltmiş, şu cevabı almıştık:
“Farklı farklı veriler olabilir. Merkez Bankası’nın verilerine bakılabilir. Bu tercih 3’lü tarafın ortak konusudur. Önemli olan üretilen verinin doğrulanabilmesidir. Bu çerçevede Türkiye için bunlardan hangisinin doğru olduğunu söylemek için çok farklı değerleri de görmek gerekir.”
Özcesi şu: Sizde üretilen her verinin bir etkileyeni olduğu için, bu verilerin doğru olup olmadığının belirsizliği, sizleri bu tartışmaların içerisine çekiyor.
Ama bu seferki asgari ücret konusunda işçinin ciddi bir şansızlığı var. Hemen altımızda bir ülkede sınırlar el değiştiriyor. Böyle bir duruma ise toplanamayan vergiler nedeniyle genel bütçe dengesinde 2 trilyon liralık açık ile yakalanmış durumdayız.