Suriye’de olaylar “baş döndürücü” bir hızla gelişti...

Yaklaşık 12 yıldır direnen Esad rejiminin birkaç gün içinde hiçbir ciddi çatışmaya girmeden çökmesi kimsenin beklemediği bir şeydi...

Bundan hiç kuşkusuz çıkarılması gereken dersler var.

***

Bunların başında son zamanlarda bizim de gündemimizde olan “iç cephenin sağlam tutulması” meselesi geliyor...

Görünen o ki Suriye’de Esad rejiminin dışa karşı “sapasağlam” göründüğü bir dönemde iç cephesi çürüme ve dağılma halindeydi...

O nedenle HTŞ’nin Halep önünde görünmesi bile bu cephenin bir anda dağılıp çökmesine yetti.

***

İç cephenin sağlamlaştırılması ne lafla ne de silah gücüyle sağlanabiliyor...

Bunun için ortak bir amaç, “motivasyon” ve demokratik bir ortam gerekiyor...

Suriye savaşının başlarında IŞİD’in vahşice saldırısı toplumun önemli bir bölümünün korunma içgüdülerini harekete geçirmiş, bir dayanışma ruhu yaratmıştı. O nedenle son taarruzda neredeyse kurşun bile atmadan teslim olan Suriye ordusu ve onu destekleyen halk kentin her bir karışı için direnmiş, Halep’i IŞİD’e teslim etmemişti.

***

Son operasyonda ise on bin kişiden oluşan HTŞ gücü kent önünde görününce 35 bin kişilik Esad ordusu silahlarını atarak kenti terk etti...

Bu durumun yarattığı moral bozukluğu hızla dalga dalga tüm orduya ve toplum katmanlarına yayıldı...

Hama, Humus ve Şam’da kurulmaya çalışılan yeni savunma hatları HTŞ güçleri gelmeden dağıldı.

***

Bu yenilgi, başta Suriye ordusu olmak üzere Esad rejiminin destek aldığı güçlerin HTŞ saldırıya geçmeden önce direnme azmini yitirdiğini gösteriyor...

Bunda hiç kuşkusuz rejimi destekleyen İran ve Hizbullah güçlerinin Gazze ve Lübnan savaşlarında yıpranması ve lider kadrosunu yitirmesinin de rolü var...

Ancak bir ülke ya da ordu kendi öz gücüne dayanmıyorsa dışarıdan verilen destek çoğu zaman koşullara bağlı oluyor ve işe yaramıyor.

***

Bizim Ulusal Kurtuluş Savaşımız bunu en açık biçimde gösteren örneklerden biridir...

Eskişehir önlerinde Yunan ordusuyla İsmet Paşa kumandasındaki Batı Cephesi güçleri arasındaki çatışmalarda dağılma belirtileri gösteren ordunun başına geçen Mustafa Kemal Paşa önce orduyu Sakarya nehrinin gerisine çekerek burada ülkenin öz gücüne dayalı yeni bir savunma hattı kurmuş...

Meclis’ten yetkilerini üç ay boyunca kendisine devretmesini istemiş...

Ve Sakarya’da 22 gün devam eden çatışmaların başından sonuna kadar ordunun başında bulunmuştur. Öyle ki bu süre içinde geçirdiği bir kaza nedeniyle kaburga kemikleri kırıldığında bile orduya bizzat kumanda etmekten vazgeçmemiştir.

***

Sakarya Savaşı’nın ilk 24 saatinde Yunan ordusunun şiddetli saldırısı karşısında bazı savunma hatları kırılmaya başladığında subay kadrosu doğrudan çatışmalara girerek ordunun moralini yükseltmiştir...

O nedenle Sakarya Savaşı, dünyanın en yüksek oranda subay kaybı verilen muharebelerinden biri olarak tarihe geçmiştir. Muharebe başında 5.401 olan subay mevcudu, muharebenin sonunda 4.012’ye düşmüş, cephe hattında görev yapan birliklerde subay zayiat oranı yüzde 70’e kadar ulaşmıştır. Muharebe sona erdiğinde ise bazı alaylarda subay kalmamıştır...

24 saat sonra başındaki subayların direndiğini gören “mehmetçik” de canını dişine takarak mücadeleye atılmış ve kendisinden üstün bir silah ve insan gücüne sahip düşmanı yenilgiye uğratmıştır.

***

Benzer bir durum Afyon’daki Büyük Taarruz sırasında da yaşanmıştır...

Büyük Taarruz öncesinde Mustafa Kemal Paşa tüm hazırlıkları kendisi yürütür ve Başkumandan olarak ordunun başında bulunurken, Yunan Ordusu Başkomutanı Hacı Anesti karargahını İzmir’de kurmuş ve “uzaktan” verdiği emirlerle Yunan ordusunu yönetmeye çalışmıştır. Sonunda Türk ordusunun beklenmeyen hücumu ve kararlılığı karşısında morali bozulan Yunan ordusu bozguna uğramış, o zaman Mustafa Kemal Paşa, kendisi hakkında “Ben böyle bir komutan tanımıyorum” diyen Hacı Anesti’ye “Kibirli komutan, hadi gel de ordunu kurtar!” diye bağırmıştır.

***

Suriye rejiminin çöküşünün en büyük sebeplerinden biri Suriye ordusunun gerçek bir komutanı ve komuta mekanizmasının olmamasıdır...

Ordu içinde Rusya ve İran yanlıları arasındaki çekişmeler, rejimin kendi kararlarını alamaması ve kendi gücüne güvenmemesi motivasyon kaybına yol açmıştır...

Sonunda Şam’da son direnme hattı kurulmaya çalışılırken Esad Rusya’nın üslerinden birine sığınmış, bunun üzerine Suriye Genelkurmay Başkanlığı savunma hattındaki komutanlara direnmeme emri yayınlamış ve ordu dağılmıştır.

***

Sonuçta, bir ülke özgücü ile kendini savunmayı başaramıyorsa müttefiklerinden de bir hayır gelmeyeceği bir kere daha ortaya çıkmıştır...

İlk hücumda Halep’in düşmesinin ardından İran, Suriye ordusunu direnmemekle suçlayarak milislerini çekmiş, Putin de “Suriye'de tüm yaşananlar Rusya'nın bir yenilgisi değil. Biz aslında hedefimize ulaştık.” diyerek kenara çekilmiştir...

Suriye rejiminin ardında ise yalnızca çıkarılacak dersler kalmıştır.