Türkiye’nin içinde ve çevresinde sorunlar giderek büyüyor...

Düne kadar Suriye odaklı gelişmeler üzerinde yoğunlaşmıştık...

Esad rejiminin devrilmesinin ardından bu konuda herkes çok mutlu görünüyordu. Trump Türkiye’nin güçlendiğini söylüyor, Türk yetkililer Suriye’nin yeni başkanı Ahmet Eş-Şara (Golani) ile samimi görüşmeler yapıyor, Şara’nın geleceğe ilişkin vaatleri bir birini izliyordu...

Ancak günlük güneşlik görünen bu havada hızla toplanan “kara bulutlar” hakkında kimse bir şey söylemiyordu.

***

Örneğin...

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüşen Ahmet Eş-Şara "Suriye herkesin vatanıdır ve hep birlikte yaşayabiliriz. Suriye halkının tüm kesimleri bize kucak açtı. Biz mezhepleri ve azınlıkları korumaya çalışıyoruz" sözleriyle Suriye’de bir barış ve uzlaşma dönemi açıldığını ilan etmişti...

Ancak hoşgörü, barış ve uzlaşmanın “selefi” inanca sahip ve düne kadar neredeyse tüm dünyanın “terörist” olarak damgaladığı IŞİD-El Nusra-HTŞ geleneğinden gelen bir örgüt tarafından nasıl sağlanacağı bilinmiyordu. Görünen gerçek, “yeni hükümetin” aslında İdlib’de bulundukları dönemde HTŞ üyelerinden oluşan “HTŞ hükümeti” olduğu ve örgütün ideolojisinde değişen bir şey olmadığıydı.

***

Türkiye açısından Suriye ile ilgili en önemli konu, Türkiye sınırlarına bitişik bölgelerde PKK-PYD örgütü tarafından ABD’nin askeri desteğiyle kurulan ve bölgedeki ABD üsleri tarafından korunan bölgelerin özerk ya da bağımsız bir statü kazanmasının önüne geçmek ve bu güçlerin silahsızlandırılmasını sağlamaktı...

Ahmet Eş-Şara, bu konuda “Gelecek günlerde Savunma Bakanlığı ilan edilecek ve Suriye'nin gelecekteki ordusunu kurmak üzere üst düzey askeri yetkililerden bir komite oluşturulacak. Daha sonra ise gruplar kendilerini feshedecekler." demekle yetiniyordu...

Oysa yapılan açıklamalar bu iddiayı doğrulamıyordu...

Örneğin, Şam rejiminin sona ermesinin ardından PKK/PYD-SDG tarafından bölgede kurulan yönetim adına konuşan “Mazlum Abdi” (Mazlum Kobani) HTŞ ile Fırat nehri sınır olmak üzere anlaştıklarını iki tarafın birbirinin işine karışmayacağı konusunda anlaştıklarını açıklamıştı. Kaldı ki, Suriye’yi adım adım işgal etmekte ve ülkenin tüm silahlı gücünü yok etmekte olan İsrail’e taş bile atmaktan çekinen yeni yönetimin nasıl olup da İsrail tarafından desteklenen ve ABD üsleri tarafından korunan YPG güçlerini silahsızlandıracağı sorusunu kimse sormuyordu.

***

Bu arada Şam rejiminin devrilmesinin ardından Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu’nun Ayn-El Arab (Kobani) bölgesine düzenleyeceği taarruz konusu da unutulmaya yüz tutmuştu...

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, Türkiye ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasındaki Menbic’te bir ateşkes anlaşması yapıldığını ve bu anlaşmanın hafta sonuna kadar uzatıldığını açıklamıştı...

ABD Dışişleri Sözcüsü’nün bu açıklamasına “Milli Savunma Bakanlığı Kaynakları” tarafından verilen cevapta, “Türkiye olarak herhangi bir terör örgütü ile görüşmesinin söz konusu olmadığı belirtildi ve “Yapılan açıklamayla ilgili bir dil sürçmesi olduğunu düşünüyoruz” denildi. Ardından “Suriye’deki yeni yönetim ve onun ordusu olan Suriye Milli Ordusu’nun Suriye halkı ile birlikte terör örgütü PKK/YPG tarafından işgal edilen bölgeleri kurtaracağına inanıyoruz." ifadesi kullanıldı...

Ancak Suriye Milli Ordusu’nun “yeni yönetimin ordusu” olmadığı ortadaydı. Halihazırda Suriye’de tüm silahlı güçler kendilerini tasfiye etmek bir yana güçlendirmekteydi.

***

Dahası, bu süreçte ABD ve İsrail’in oynadığı rol adeta unutulmuş gibiydi...

Oysa ABD ve CIA yönetimine yakınlığı ile tanınan, 2002'den 2004'e kadar ABD Savunma Bakanlığı’na İran ve Irak konusunda danışmanlık yapan, Bağdat'daki Geçici Koalisyon Yönetimi'nde siyasi danışman olarak çalışan, ABD “derin devleti” CFR’nin sözcülerinden olduğu herkes tarafından bilinen Michael Rubin çok başka bir telden çalmaktaydı...

Rubin, Middle East Forum için kaleme aldığı yazıda “Türkiye'nin desteklediği güçler terörizmi teşvik ediyor ve bölgede İslam Devleti'ne karşı savaşan ABD güçleri için tehdit oluşturmaya devam ediyorsa, ABD'nin bölgedeki terör sponsorlarının hedef alınması gerektiği konusunda bir tartışma başlatması zorunludur.” ifadesini kullanıyor, Türkiye’nin bölgede ABD güçlerine karşı bir tutum alması durumunda silah kullanılacağı yönünde tehditler savuruyordu. Bu arada Türkiye ile ilgili olarak hazırlanan yeni bir yaptırım yasası ABD’li iki senatör tarafından Senato’ya sunulmuştu.

***

Bunlar olurken, İsrail, işgal ettiği bölgeleri genişletiyor ve bu bölgelere “yerleşimciler” yerleştirmeye devam ediyor...

Esad’ın devrilmesinin ardından başlayan yargısız infaz iddiaları, kaçırılan ve kaybolan gençlerden sonra Aleviler için önem taşıyan Hasibi’nin türbesinin yakılması mezhep çatışmalarının kıvılcımlarını saçıyordu...

Kısacası Suriye sorunu, ülkemiz açısından çözümlenmek bir yana giderek büyüyen bir sorun halini alacak gibi görünüyordu.

(Devam edecek)