CHP ve Türkiye’deki kamuoyunun paralel evrenlerde yaşadığını söylesem çok mu abartmış olurum acaba. Biz başka gündemlerin içinde boğulurken CHP, bambaşka bir âlemde sanki…

 Yerel seçimlerden kendisinin de beklemediği biçimde birinci parti çıkan, bu zafer sevinci ile normalleşme gerekli diyerek iktidarın işine yarayan bir süreci başlatan CHP yönetimi şimdi de cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi için harekete geçti. İlginçtir, bu hamle siyasi rakibine karşı bir üstünlük olarak takdim ediliyor.

 Bu konuda kamuoyunda iki görüş var. Birincisini savunanlar, “erken kalkan çok yol alır” diyerek cumhurbaşkanı adayının şimdiden belirlenmesi gerektiğine inanıyorlar;  ikinci grup ise bunun için henüz erken davranıldığı kanaatini taşıyor.

Kendimi ikinci gruba dahil ediyorum. Nedeni de çok açık. Normal seçim takvimi işlediğinde 2028 yılına daha üç yıl var; erken seçim olacaksa bile yine tahminde bulunamıyoruz; dolayısıyla seçim tarihi konusunda büyük bir belirsizlik sözkonusu… Kaldı ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha dün yaptığı bir paylaşımda 2028 yılını işaret etti. Mevcut düzenlemelere göre erken seçim kararını ancak cumhurbaşkanı alabiliyor veya mecliste üçte iki çoğunluk yani 360 oy gerekiyor.
Renkli kişiliği ile siyasette kendine özgü bir tarz yaratan, 6 kez gidip 7 kez gelen son cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel, “siyasette 24 saat uzun bir süredir” derdi.
24 saat, yani bir gün, uzun bir süre ise 3 yılın uzunluğu hiç hesap edilemez herhalde.
Evet; bir acele durum var ama bu daha çok parti içinden kaynaklı gibi görünüyor. Ve bunu en çok isteyenin, daha 2019 yılında seçilişinin ertesi gününde Cumhurbaşkanlığı hevesini hissettiren İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve parti içindeki destekçilerinin olduğu çok bariz. İmamoğlu o kadar ihtiraslı ki, zorladığı süreçlerle adaylığını kesinleştirmeye çalışıyor.

 Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın da istekli olduğu biliniyor ancak o tıpkı soyadı gibi daha yavaş davranmayı seçiyor ve “sakin güç” pozisyonunda kalmayı yeğliyor şimdilik.

 CHP üyesiyle yapılacak bir önseçimde İmamoğlu’nun daha şanslı olduğu belirtiliyor ama anketlere bakılırsa da Mansur Yavaş, Cumhurbaşkanlığı seçiminde İmamoğlu’nun önünde çıkıyor. Kulislere yansıyan bilgilere göre, Yavaş da bunu bildiğinden “sadece parti üyesiyle yapılacak seçim belirleyici olmamalı, parti dışındaki çevrelerin de görüşleri alınmalı” diyerek daha geniş bir mutabakatı gündeme getiriyor.  
Hal böyle olunca çok güçlü bir profile sahip iki adayın yarışa girmesinin yaratacağı sıkıntılar hayli fazla. Bu noktada, örneğin Mansur Yavaş bir nevi anket olan bu önseçimde yarışa girer mi? Diyelim ki Yavaş, zamanın erken olduğunu düşündü ve önseçime de girmedi. O halde Ekrem İmamoğlu tek aday olarak mı oy isteyecek?
CHP, şu sıra herkese önseçime katılma çağrısı yapıyor. Önce partiye üyelik sonra da seçim de oy kullanma hakkından bahsediyor. Bu, ancak aday olmayı düşünenlerin taraftarlarını seferber ederek partiye yığmasıyla mümkün ancak… Yöntemin verimli olacağı da tartışmalı bence…

Sürecin tartışmasız kısmı ise bu yarışın yaratacağı tahribat. AKP zaten iki adayı birbiriyle çarpıştırarak CHP’nin içinde ayrılık yaratmaya, rakibinin bütünlüğünü bozmaya çalışıyor. Çünkü yarışın başlamasıyla taraflar ister istemez kutuplaşacak, il ve ilçe örgütleri birbirine girecek, ayrışmalar tetiklenecek ve CHP, kamuoyundaki imajını doğrularcasına yine parti içi mücadele görüntüsüyle akılda kalacak. Oysa seçmen çok can yakıcı sorunlarla boğuşuyor. Seçmenin gündeminde, açlık, sefalet ve adaletsizlik var.

 Belirlenecek adayın, seçim takvimi netleşinceye kadar başına ne geleceği, hangi montaj kasetleriyle itibar suikastlarına uğrayacağı, ne ile suçlanacağı ise apayrı bir konu. Çünkü seçime daha çok zaman var bu süreç yıpratıcı bir süreç olacaktır.