Türkiye ekonomisi son 15 yıldır enflasyonla mücadele ediyor. 2008 krizinin etkileri tam olarak atlatılamadan yaşanan Covid-19 salgını ve Rusya-Ukrayna savaşı, küresel ticareti ve büyüme hızlarını yavaşlatmış, dünyanın birçok yerinde yoksullukla mücadeleyi olumsuz etkilemişti. Zor koşullarda dengelemeye çalışılan büyüme ve enflasyon mücadelesinde 2023 yılında yaşanan deprem felaketi de Türkiye'nin ekonomik hedeflerini olumsuz etkiledi.
2020 yılı itibariyle dünya üzerindeki tüm ülkeler, enflasyonla mücadele için kendi politikalarını belirlemeye başladılar. 2023 yılına kadar enflasyondan etkilenmeyen Japonya bile, 2023 yılında %3'lük bir enflasyon oranına ulaştı. Enflasyon etkisinin dünyanın tüm ülkelerine yayılması, yüksek faiz politikasını küresel bir strateji haline getirdi ve buna bağlı olarak büyüme oranlarında düşüş yaşandı. Ayrıca, önde gelen ekonomilerden Amerika ve Çin'de büyümenin yavaşladığı gözlenirken, İngiltere'nin hizmet sektöründe zayıflama ve daralma potansiyeli gösterdiği görülüyor.
Türkiye ise %61'lik enflasyon oranıyla dünya ülkeleri arasında ikinci sırada yer alıyor ve Avrupa ülkeleri arasında birinci sıradadır. Türkiye'nin bu yıllar boyunca izlediği parasal politikalar, son 20 yılda benimsediği iki temel prensip etrafında şekillendi. Bu yıllarda Türkiye'nin temel prensiplerinden biri bütçe açığına dikkat etmek oldu ve bu açığı %3'ün üzerine çıkarmamayı temel bir politika olarak benimsedi. Diğer bir prensip ise büyüme oldu. Son 20 yılda büyüme politikasından sapmadı ve ortalama olarak %5 büyüme sağlandı. Enflasyon etkisi altındaki para politikalarında da bu iki prensipten uzaklaşılmadı. Yüksek faiz politikası, enflasyonun kontrol altına alınması için önerilse de büyümeyi yavaşlatabileceği göz önüne alındığından, 5 yıl boyunca yüksek faizden kaçınıldı.
Bir ülkede ekonomik göstergeler nelerdir denildiğinde; işsizlik oranı, cari hesap ve bütçe fazlaları veya açıkları seviyeleri, GSYİH büyüme oranları ve enflasyon oranları dahil olmak üzere ekonominin veya ekonomik koşulların durumunu tanımlamak için çok sayıda ekonomik gösterge kullanılır. Ekonomik göstergeler, ekonomik performansın ve gelecekteki performans tahmin analizine olanak sağlar. Ekonomik göstergeler çeşitli endeksleri, kazanç raporlarını ve ekonomik özetleri de kapsar. Bir ülkenin ekonomik koşulları; para ve maliye politikaları , küresel ekonominin durumu, işsizlik oranları, verimlilik, döviz kurları , enflasyon ve daha birçok faktör dahil olmak üzere çok sayıda makroekonomik ve mikroekonomik faktörden etkilenir.
Ekonomik koşulların göstergeleri yatırımcılara ve işletmelere de önemli içgörüler sağlar. Ekonomik koşullardaki iyileşme, yatırımcıların geleceğe dair daha iyimser olmalarına ve pozitif getiri bekledikleri için potansiyel olarak daha fazla yatırım yapmalarına yol açacağı gibi; ekonomik koşullar kötüleştiğinde bunun tam tersi geçerli olacaktır.
Ekonomik döngünün dört aşaması genişleme, zirve, daralma ve diptir. Türkiye ekonomisi iki çeyrek üst üste küçülerek teknik resesyona girdi. Teknik resesyon, "üst üste iki çeyrek GSYH'de küçülme yaşanması" olarak ifade ediliyor.
Türkiye, bugüne kadar bu sorunları çözme girişimlerine hep sonuçtan; enflasyonu, hatta ondan önce faizi düşürmeye çalışarak başladı. Bu girişimlerinin karşılığında bazen kısa vadede iyi yanıtlar alınır gibi olunca da yöneticiler sorunun bu yolla çözülebileceği yanılgısına kapıldılar. Neden yerine sonuçtan çözüme gitme yaklaşımıyla enflasyonda kısa süreli düşüşler gerçekleşti.
Ne var ki bu olumlu sonuçlar vade uzayınca kayboldu. Bir başka ifadeyle Türkiye bu olumlu havayı sürdüremedi. Riskleri ortadan kaldıramadığınız ya da en azından azaltamadığınız bir ortamda çözümler hep geçici olmaya mahkumdur. O nedenle Türkiye’nin kesin çözüm elde edebilmek için sonuçtan değil nedenden yola çıkarak riskleri kaldıracak ya da azaltacak adımları atması gerekiyor. Özetle söylemek gerekirse bugünkü ekonomik sıkıntıların çoğu aslında ekonomik olmayan nedenlerin yarattığı risk artışından kaynaklanıyor. O nedenle çözüm de oralardan başlamak zorunda.