Ana muhalefet Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun Cumhur İttifakı ortağı MHP'ye yaptığı erken seçim çağrısı bir süredir gündemde olan erken seçim tartışmalarını alevlendirdi...

Gerçi bu çağrı, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından 'kategorik' olarak hemen reddedildi...

Ama AKP'nin iktidar olduğu dönemde yapılan beş seçimden üçünün sürpriz 'erken seçim' olduğu ve 2018'de yapılan son erken seçim kararının yine Kemal Kılıçdaroğlu'nun çağrısının MHP lideri Bahçeli tarafından reddedilmesinin ardından yapıldığı düşünülürse, yeni sürprizlere hazır olmakta yarar var!

***

Erken seçimin olup olmayacağına karar verecek olanlar, hiç kuşkusuz iktidarı elinde bulunduran AKP ve onun Cumhur İttifakı ortağı MHP...

Hal böyle olunca yukarıdaki soru, 'Erken seçim AKP ve MHP'nin işine gelir mi?' diye sorulabilir...

Ancak bu soru da kolayca cevaplandırılabilecek bir soru değil.

***

Sorunun yanıtını aramak için önce çağrının muhatabı olan MHP'ye bakalım...

Mevcut durum göz önüne alındığında MHP'nin erken seçimden sağlayacağı bir faydanın olmadığı ortada... MHP, hükümette resmen temsil edilmese bile 'icraat' üzerinde etkili ve istediği kararları bir şekilde hayata geçirebiliyor...

Üstelik son dönemde yapılan kamuoyu araştırmalarına göre halihazırda yapılacak seçimlerde barajı geçebilecek oy oranına ulaşması da kolay görünmüyor.

***

AKP için durum daha da karışık...

Ekonomik durumun kötüleşmeye devam etmesi, bütçe açıklarının büyümesi, enflasyon oranının artması, döviz fiyatlarının alıp başını gitmesi, bunların tümü erken seçim ihtimalini azaltan olgular...

Üstelik, koronavirüs salgını koşullarında yaşanan ekonomik sıkıntıların kısa dönemde giderilmesi de mümkün görünmüyor.

***

Bu durumda bir erken seçimin yapılması, kısa vadede AKP'nin oyunu artıracak ya da muhalefetin bölünmesini sağlayacak ekonomi dışı bir takım gelişmelerin gerçekleşmesine bağlı...

Bunlardan bir tanesi dış politika alanında sağlanacak başarı ya da başarılar...

Bir diğeri, millet ittifakının bölünmesi ve iki büyük parti dışındaki partilerin parçalanarak barajın altında kalacakları bir tablonun ortaya çıkması olabilir.

***

Dış politika dediğimizde akla ilk olarak Suriye geliyor...

Ne var ki, Suriye'de işler bir tıkanma noktasına gelip dayanmış bulunuyor. Üstelik, bu tıkanma, Türkiye'nin yararına olduğu söylenemeyecek bir tür 'statüko' oluşturmuş görünüyor... ABD ve Rusya arasında yazılı olmayan bir anlaşmaya dayandığı görülen bu statüko, zaman içinde ABD ve PYD arasındaki bağlar giderek gelişmesine ve Türkiye'nin asla tanımayacağını açıkladığı 'fiili' bir bölgesel yönetimin güçlenmesine yol açıyor...

Dolayısıyla dış politika alanında bir başarı aranıyorsa, Suriye'den başka alanlara bakmak gerekiyor.

***

Libya'da da benzer bir durum söz konusu...

Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) arasında varılan deniz sınırlandırma anlaşması ve bunu izleyen askeri anlaşmalar başlangıçta heyecan yaratmış olsa da ilerleyen zaman içinde Libya'da çatışan taraflar ateşkes yaparak uzlaşma yoluna girmiş bulunuyorlar... Bu gelişme, imzalanan anlaşmaların hayata geçirilmesini güçleştirirken, inisiyatif adım adım ABD, Rusya ve AB'nin oluşturduğu 'büyük güçler'in eline geçiyor...

UMH Hükümetinin başkanı olan Serrac'ın aldığı istifa kararı ise anlaşmaların geleceği konusunda karamsarlık yaratıyor.

***

Ermenistan-Azerbaycan çatışmasına baktığımızda gördüğümüz tablo şu:

Ermenistan saldırısının ardından Azerbaycan güçlerinin savaşta üstünlük sağlaması ve Türkiye'den gönderilen SİHA'ların savaş alanındaki dengeleri değiştirmekte etkili olması, başlangıçta AKP'nin lehine bir rüzgar estirmişti...

Ancak burada da Azerbaycan ordusunun taarruzunun ABD, Rusya ve Fransa'nın yönettiği Minsk Grubu'nun müdahalesiyle durdurulması ve inisiyatifin Minsk grubunun güçlü üyesi Rusya'nın eline geçmesi söz konusu...

Rusya, Türkiye'yi görüşme masasında istemiyor; Azerbaycan ise bu dayatmaya karşı koyacak durumda değil.

(Devam edecek)